Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5168 Esas 2011/10154 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/5168
Karar No: 2011/10154
Karar Tarihi: 11.10.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5168 Esas 2011/10154 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/5168 E.  ,  2011/10154 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : EDİRNE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 14/03/2011
    NUMARASI : 2010/127-2011/64

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, davalıyla ortak miras bırakanları H."nin, çekişme konusu 13 parça taşınmazı önce muvazaalı olarak dava dışı M."e temlik ettiğini, M."in de yine muvazaalı olarak davalı G.e devrettiğini, yapılan bu muvazaalı işlemler nedeniyle miras haklarından yoksun bırakıldıklarını ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.
    Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.10.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ....geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkin olup, mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere, maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik (hakikat) vasfıdır. Bu vasıf yargısal (kazai) kararların gerçeğe (hakikata) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar.Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıylada kabul edilmiştir.Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur.Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir.Bu itibarla, tarafları,mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
    Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve 1086 sayılı HUMK"nun 237. (yeni 6100 Sayılı HMK"nun 303. )maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden (resen) gözönünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik (hakikat) sayıldığından taraflarını bağlar.
    Somut olayda; Mahkemece eldeki dava bakımından kesin hüküm olarak değerlendirilen Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/154 esas, 1999/472 karar sayılı davada, eldeki davaya konu 13 parça taşınmaza ilişkin olarak miras bırakan H."nin sağlığında, davalı kızı G. aleyhine "... alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla çekişme konusu taşınmazlarını yakın tanıdığı M.isimli kişiye ileride maddi durumun düzeldiğinde geri vermesi koşuluyla tapuda satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, aradan 3 yıla yakın bir süre geçtikten sonra M."in, taşınmazları üzerinde tutmak istemediğini söyleyerek, taşınmazları iade etmek istemesi üzerine, davalı G."ün, kendisine yardımcı olacağını, maddi durum düzeldikten sonra geri verileceğini söyleyerek taşınmazların adına tescilini isteğini; bunun üzerine, tapu masraflarını ödeyerek M."in taşınmazları davalı G."e devretmesini sağladığını, ancak, tüm borçlarını ödeyip, maddi durumunu düzeltmesine karşın, talep ettiği halde davalı G."ün taşınmazları iade etmediğini " ileri sürdüğü; eldeki davanın ise, miras bırakan H."nin ölümünden sonra mirasçıları olan davacı çocukları tarafından davalı kızı G. aleyhine "...davalıyla ortak miras bırakanları H."nin, çekişme konusu 13 parça taşınmazı önce muvazaalı olarak dava dışı M."e temlik ettiğini; M."inde yine muvazaalı olarak davalı G."e devrettiğini, yapılan bu muvazaalı işlemler nedeniyle miras haklarından yoksun bırakıldıklarını, kendi miras paylarına muvazaalı işlem yapılarak haksız eylemde bulunulduğunu " ileri sürdükleri görülmüktedir.
    Bu durumda, miras bırakan H."nin, sağlığında bizzat açtığı ilk davanın inançlı işlem hukuksal nedenine; ölümünden sonra mirasçıları tarafından açılan eldeki davanın ise muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bulunduğu açıktır,
    Öyleyse, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde her iki dava arasında taraf ve sebep birliğinin varlığından söz edilemeyeceği gibi, bu nedenle kesin hüküm var olmadığı da tartışmasızdır.
    Bilindiği gibi, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
    Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tarafların tüm delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle kesin hükmün varlığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
    Davacıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (yeni 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 11.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara