Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10053 Esas 2011/9650 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/10053
Karar No: 2011/9650
Karar Tarihi: 03.10.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10053 Esas 2011/9650 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/10053 E.  ,  2011/9650 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : GÜLNAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 09/03/2011
    NUMARASI : 2008/44-2011/56

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, kayden malik olduğu 58 parsel sayılı taşınmaza kuracağı kooperatife davalı Samiye"nin ortak getireceği inancıyla vekalet verdiğini, satış iradesi bulunmadığını yıllardır icara vererek tasarruf etmeye devam ettiğini, ancak birinin taşınmaza ev yapacağını duyunca, tapudan araştırması sonucu taşınmazın 1999"da teminat amaçlı verdiği vekaletname ile satıldığını daha sonra el değiştirdiğini halen davalılar adına kayıtlı olduğunu, vekaletin kötüye kullanıldığını, bedelde ödenmediğini ileri sürerek, tapunun iptal ve tescilini istemiştir.
    Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 58 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı iken 1.9.1997 tarih 29735 yevmiye nolu vekalete istinaden vekil S. G. tarafından M.Y."e temlik edildiği, onun da taşınmazı S. ve G.D."a 1/2"şer paylı olarak devrettiği vekil S. ve G."ın ise anılan taşınmazı A. U."a 14.5.2007 tarihinde temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olaya gelince; davacı, çekişmeli taşınmaza kuracağı kooperatife davalı S.nin ortak getireceği inancıyla, S."ye vekalet verdiğini satış iradesi bulunmadığını, taşınmazı halen icara vererek tasarruf etmeye devam ettiğini, satıştan haberi olmadığını tesadüfen taşınmazın satıldığını öğrendiğini ileri sürmüş olup, bedelsizlik iddiasında da bulunmuştur.
    Mahkemece, mahallinde keşif yapılmış, tanık dinlenmiş ise de, yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Çekişmeli yeri, halen kimin tasarruf ettiği, belirlenmediği gibi bedelsizlik iddiası da açıklığa kavuşturulmamış tarafların gerçek iradeleri de belirlenmiş değildir.
    Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda hükme yeterli bir araştırma yapılması, vekalet görevinin kötüye kullanıldığının belirlenmesi halinde 2.el konumundaki son kayıt maliki yönünden T.M.K."nun 1023.maddesi koşullarının araştırılarak, iyiniyetli olup olmadığının saptanması, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

     

    Hemen Ara