Esas No: 2011/7050
Karar No: 2011/9475
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7050 Esas 2011/9475 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/02/2011
NUMARASI : 2008/370-2011/43
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeniyle davalı Ş. ile anlaşarak, Ş.’nün bankadan kredi çekmesi karşılığında kendisinin maliki olduğu 5073 ada 14 parsel 3. kat 20 nolu meskeni üzerine ipotek tesisi amaç ve iradesiyle tapu idaresine gittiğini, okuma yazması olmadığından Ş.tarafından eli tutularak yazı yazdırıldığını ve adı geçenin kendisine 12.500,00.-TL verdiğini, kendisinin de bu miktarı 36 ay boyunca taksitle ödediğini, ipoteğin kaldırılması zamanı geldiğinde ise, anılan taşınmazında ipotek tesisi yerine taşınmazının satış suretiyle davalı Ş. adına tescil edildiğini ve Ş.’nün de arkadaşı olan diğer davalı H.’e aynı şekilde temlik ettiğini öğrendiğini, böylece kandırıldığını ileri sürerek; asıl ve birleşen davasında tapu iptal ve tescil, tevhitli davasında ayrıca, terditli olarak tazminat isteklerinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın davalı idare yönünden husumetten, diğer davalılar bakımından hak düşürücü süreden reddine” dair önceden verilen kararın Dairece “…davacının tahliye ihtarnamesindeki noter tebligatındaki imzanın davacıya ait olup olmadığının usulüne uygun olarak araştırılması, keza tüm dosya kapsamı göz önünde bulundurularak davanın hak düşürücü süre içersinde açılıp açılmadığının belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi…” gereğine değinilerek bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyularak yenide yapılan yargılama sonucunda, davalı Hüseyin’in kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığı ve davalı idarenin de olayda sorumluluğunun bulunmadığı; davalı Ş. aleyhindeki davanın ise B.K.nun 31. maddesi uyarınca hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle , asıl davanın esastan, birleşen davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.09.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı A. Ç.(B.) ve vekili Avukat B. Y. ile temyiz edilen davalı H.S. vekili Avukat H.G., davalı Keçiören Tapu Sicil Müdürlüğü vekili Avukat D.G., ihbar olunan asiller M.K., F. T. geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer davalı Ş.B. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Asıl ve birleşen davalar, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, birleşen davada ayrıca terditli olarak tazminat talebinde bulunulmuş, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan inceleme ve araştırma sonucunda, asıl davanın esastan, birleşen davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 5073 ada 14 parsel 3. kat 20 nolu meskenin, kayden davacıya ait iken 30.10.2000 tarihinde davalı Ş.’ye, Ş.tarafından da 07.11.2002 tarihinde diğer davalı H.’e satış suretiyle temlik edildiği; hernekadar davacı, davalı Ş.’nün kendisini kandırdığını ve davalı H.’in edinmesinde iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış ise de, mahkemece, sicil üzerinde bulunan davalılardan H.’in Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğunda olduğu saptanmak suretiyle ve davalı idarenin olayda sorumluluğunun bulunmadığı gözetilerek asıl davanın reddine karar verilmesinde ve yine birleşen davanın davalısı Ş. bakımından da tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ancak, davalı Ş.hakkındaki tazminat isteği bakımından temyiz itirazlarına gelince;
Hemen belirtilmelidir ki, somut olayda olduğu gibi davacı yönünden tazminat isteme hakkının ayın hakkının ortadan kalktığı (gayrımenkulün mülkiyetinin kaybedildiği) andan itibaren başlayacağı tartışmasızdır.
Somut olayda, eldeki dava ile iptal ve tescil isteği reddedildiğine ve bu olgunun doğru olduğu benimsendiğine göre, bu istek bakımından kararın kesinleştiği tarihin, davacı yönünden tazminat isteğinin doğduğu tarih olarak düşünülmesi gerekir. Henüz ayın istemiyle ilgili davanın kesinleşmediği ve ancak kesinleştikten sonra tazminat istemine ilişkin davanın dinlenebileceği açıktır. Başka bir ifadeyle, tazminat hakkının herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımına uğradığını kabule olanak yoktur.
Hal böyle olunca; davalı Ş.aleyhindeki tazminat isteği bakımından tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda araştırma, inceleme ve soruşturma yapılması, tarafların delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 27.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.