Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4962 Esas 2011/9031 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/4962
Karar No: 2011/9031

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4962 Esas 2011/9031 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/4962 E.  ,  2011/9031 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KOCAELİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 26/10/2005
    NUMARASI : 1995/123-2005/294

    Taraflar arasında görülen davada;
       Davacılar, miras  bırakanın  maliki  olduğu  çekişme  konusu  taşınmazların  vekil  kıldığı  oğlu  M. tarafından  satış  suretiyle  davalılara  temlik  edildiğini,işlem  tarihinde  ehliyetsiz  olduğunu, vekalet  görevinin  kötüye  kullanıldığını,yapılan  işlemlerin  mirasçıdan  mal  kaçırma  amaçlı  ve  muvazaalı  olduğunu  ileri  sürerek miras  payı  oranında  tapu  iptal  ve  tescile  ya da  tenkise, iyiniyetli   üçüncü  kişilere  yapılan  taşınmaz  devirleri   nedeniyle  tazminata   karar  verilmesini  istemişlerdir.
    Davalılar, iddiaların  yerinde  olmadığını belirtip davanın  reddini  savunmuşlar,birleşen  davada  ise  murisin  yaptığı  temliklerin  mirasçıdan  mal  kaçırma  amaçlı  ve  muvazaalı  olduğunu  ileri   sürerek  tapu  iptal  ve  tescil  isteğinde  bulunmuşlardır.
    Mahkemece, iddiaların  sabit  olduğu  gerekçesi  ile  davanın  kısmen  kabulüne  karar  verilmiştir.
    Karar, asıl ve  birleşen  davanın  davacıları  tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi  raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

    Dava, ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tenkis isteklerine ilişkindir.
     Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
     Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; davacıların miras bırakanı M. Y."ın mirasçısı olan oğlu M."ya verdiği vekalet ile maliki olduğu çekişme konusu taşınmazların davalılara tapuda yapılan satış işlemi ile devredildiği anlaşılmaktadır.
     Davacıların, miras bırakanın akit tarihlerinde ehliyetsiz bulunduğunu kaldı ki, yapılan temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
     Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
     Davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında muris muvazaası hukuki sebebinede dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.
     Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
     Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir.  “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde  “ yaşının  küçüklüğü yüzünden veya  akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk  yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı  bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
     Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
     Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun  409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. 

     O halde yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların delilleri toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra miras bırakan tarafından verilen vekaletname tarihi ve davalılara yapılan temlik tarihleri itibariyle miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi; yok eğer, yukarıda belirtilen tarihlerde murisin ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde, terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve Türk Medeni Kanununun 702/4 maddesi hükmünün eldeki istek bakımından uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek ehliyetsizlik sebebiyle pay oranında açılan  davanın  reddedilmesi  gerekeceği  ve muris muvazaası ile ilgili istek bakımından bir inceleme ve soruşturma yapılamayacağı kuşkusuzdur.
     Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, sonucuna göre bir karar  verilmesi  gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
    Asıl ve birleşen davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle  HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın  temyiz  edene  geri  verilmesine,21.09.2011  tarihinde  oybirliğiyle   karar  verildi.

    Hemen Ara