Esas No: 2011/4480
Karar No: 2011/4999
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/4480 Esas 2011/4999 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KAYSERİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/04/2010
NUMARASI : 2008/24-2010/188
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan H. Ö."nin, 4525 ada 2 parsel (geldisi 934 ada 10 parsel) ile 5054 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu M.e, M.in de bir kısım payını diğer bir mirasçı olan davalı Hörmet"e satış sureti ile devrettiğini, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve miras payları oranında tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, muvazaa ididasının doğru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Tüm dosya içeriği, toplanan deliller ve eksiğin tamamlanması yolu ile getirtilen kayıtlardan; miras bırakan H. Ö."nin 5054 parsel sayılı taşınmazını 10.07.2001 tarihinde davalı M.e satış suretiyle, M.n de ½ payı üzerinde bırakıp ½ payı 11.07.2001 tarihinde kardeşi olan diğer davalıya yine satış suretiyle temlik ettiği, davalı Hörmet"in payını 10.10.2002 tarihinde dava dışı N. H.a sattığı, 18.01.2006 tarihinde yine satış suretiyle geri aldığı, yine murisin çekişme konusu 4525 ada 2 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 934 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını eşine, kalan ½ payını 06.07.2001 tarihinde satış suretiyle davalı M."e, M."in de ¼ payı üzerinde bırakıp ¼ payı 09.07.2001 tarihinde davalı Hörmet"e satış suretiyle devrettiği, diğer bir mirasçı olan davacının yapılan temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, yargılama sonunda muvazaa iddiasının ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, ileri sürülen iddialar bakımından yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazların davalılara temliklerine dayanak resmi akitlerin getirilmesi, tarafların iddiaları ve savunmaları doğrultusunda tüm delillerin toplanması, değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma, incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.