Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3852 Esas 2011/4502 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/3852
Karar No: 2011/4502
Karar Tarihi: 18.04.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3852 Esas 2011/4502 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/3852 E.  ,  2011/4502 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : AYVALIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 15/07/2010
    NUMARASI : 2009/692-2010/418

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, maliki olduğu 9787 parsel sayılı taşınmazdaki 21 nolu bağımsız bölümün 3. kişiye satılması amacıyla davalılardan A. Ç.vekil tayin ettiğini, vekil tarafından taşınmazın satılmadığının belirtilerek sürekli oyalandığını, 2 yıl sonra taşınmazı görmeye gittiğinde evin boş olup tapuda vekil A.tarafından diğer davalı R.e onun da davalı A."a satış suretiyle devrettiğini öğrendiğini, kendisine bedel ödenmediğini, her iki davalının el ve işbirliği içerisinde olduklarını ileri sürerek, iptal -tescil olmazsa tazminat isteminde bulunmuştur.
    Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil olmazsa tazminat isteklerine ilişkindir.
    Mahkemece, inançlı işlem iddialarının kanıtlanamadığı gereçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 9787 parsel sayılı taşınmazdaki 21 nolu bağımsız bölümün davacıya ait iken vekili A.Ç.tarafından 29.06..2007 tarihli akitle, davalı R.S.a, bu şahıs tarafından da 23.03.2009 tarihinde vekil olan davalı A.Ç.a satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır
    Somut olaya gelince; davacı, tayin ettiği vekilin kendisini zarara uğratma düşüncesiyle diğer davalı ile el ve işbirliği içerisine girerek taşınmazın satışının vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini zarara uğratıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    İddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
    O halde, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplanması yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, iddia ve savunma dışına çıkılıp hukuki nitelemede hata yapılarak yazılı olduğu üzere eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara