Esas No: 2011/3674
Karar No: 2011/4411
Karar Tarihi: 14.4.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3674 Esas 2011/4411 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMANDAĞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/10/2009
NUMARASI : 2009/576-2009/485
Taraflar arasındaki davadan dolayı Samandağ Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 27.10.2009 gün ve 2009/576 esas, 2009/485 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 26.10.2010 gün ve 6960-11036 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı Hazine vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava ve birleşen dava, 3621 sayılı yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının terkini, elatmanın önlenmesi, yıkım ve intifa hakkının terkini isteklerine ilişkin olup, mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davanın reddine dair hükmün dairece, bu defa, 5841 sayılı yasa hükümleri gözetilerek davanın hak düşürücü süreden reddinin doğru olduğundan bu yönden hükmün onanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücreti bakımından ise davacının davada haklılık durumunun gözetilmesi “ gereğine değinilerek bozulduğu anlaşılmaktadır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 1191, 2854 ve 6085 parsel sayılı taşınmazların davalı adına müstakilen, 2855 parselin ise paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, bunlardan 2854 ve 2855 ve 6085 parsellerin ifrazen davalı adına 1989 yılında tescilinin yapıldığı, anılan taşınmazların geldiği ana taşınmazlardan bir kısmının 1937 yılında ""kadastro"" suretiyle, bir kısmının ise 1957 yılında ""ihdasen"" oluştuğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.
Yukarıdaki düzenlemelerin kadastro sonucunda oluşan taşınmazlar bakımından uygulanacağı şüphesizdir.
Somut olayda, çekişmeli 4 parça taşınmazın geldiği ana taşınmazlardan bir kısmı ""ihdasen"" oluştuğuna göre, kadastral nitelik taşımayan bu parsellerin dava konusu parseller kapsamında kalan bölümleri varsa, bu bölümler yönünden 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı açıktır.
Öte yandan, davanın reddi gerektiğine işaret eden Daire bozma ilamı çekişmeli taşınmazların kadastral nitelik taşıdıkları yanılgısından kaynaklanıp maddi hataya dayalı olduğundan, taraflar yararına kazanılmış hak doğurmayacağı da kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak, ""ihdas"" suretiyle oluşan ana taşınmazların 1191, 2854, 2855 ve 6085 sayılı parseller kapsamında kalan bölümlerinin bulunup bulunmadığının ve böylelikle daha önce mahkemece belirlenen ve Dairece de benimsenen kıyı-kenar çizgisi içerisinde yer alıp almadığının açıklığa kavuşturulması, anılan parsellerin kapsamında ve kıyı-kenar çizgisi içerisinde yer aldıklarının anlaşılması halinde, anılan bölümler hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik uygulama ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 36. maddesi (36/A md. ) hükmüne ilave edilen 16. maddesi hükmünde, “kadastroya dayalı işlemlerden dolayı açılacak davalar neticesinde davalı taraf davayı kaybetse dahi yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı hükmü öngörülmüş”, 17. maddesi ile de, anılan hükmün uygulanma zamanı infaz aşamasına kadar uzatılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren yasa hükmünün geçmişe şamil olarak uygulanması öngörüldüğünde anılan bu husus kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Nitekim anılan 6099 sayılı Yasanın eldeki davalara da uygulanması gerektiği gözetildiğinde somut olayda hazine yararına usulen kazanılmış bir haktan söz etme olanağı yoktur. Esasen kararın davalı tarafından temyiz edilmemiş olması da neticeye etkili değildir. 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle bir değerlendirme yapılarak yargılama giderleri ve avukatlık ücreti konusunda da bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Davacının karar düzeltme isteğinin HUMK’nun 440 maddesi gereğince kabulüne, dairenin 26.10.2010 tarih, 2010/6960 Esas, 2010/11036 Karar, sayılı bozma kararının Ortadan Kaldırılmasına, yukarıda yapılan açkılamalar ve değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma yapılarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için mahkemenin 27.10.2009 tarih, 2009/576 Esas, 2009/485 Karar sayılı kararının açıklanan bu nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.