Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13365 Esas 2011/4253 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2010/13365
Karar No: 2011/4253

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13365 Esas 2011/4253 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2010/13365 E.  ,  2011/4253 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 02/07/2010
    NUMARASI : 2010/110-2010/359

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, kayden  maliki bulunduğu 75 parsel sayılı taşınmazın değerini etkileyecek biçimde davalı şirketin deniz dolgusu ve bir çok yapı ve düzenleme yaptığını, taşınmaza davalı şirketin 3 yıldan bu yana elattığını ileri sürüp, elatmanın önlenmesi, yıkım, eski hale getirme ve ecrimisil istemiştir.
    Davalı, davacının taşınmazında bir düzenleme yapmadıklarını, şirketin işlettiği marinada yaptığı tesislerin  davacının taşınmazının değerini azaltmayıp aksine artırdığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davalının kayden davacıya ait taşınmaza elatmasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar  verilmiştir.
    Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.04.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M.A. ile  temyiz edilen vekili Avukat İ.Z. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım, eski hale getirme ve ecrimisil isteklerine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar  verilmiştir.
    Dosya  içeriği ve toplanan delillerden;  çekişme konusu 75 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, ancak  kuzeyinde ve batısında bulunan  çevre parsellerin maliki olduğu ve marina işletmeciliği yaptığı anlaşılmaktadır.
    Davacı, davalı şirketin haklı ve geçerli inden kaynaklanan bir takım yapı ve tesisler  yaptığını, taşınmazın batısından geçen yolda tel örgü çekilerek aynı zamanda depo olarak kullanılmak ve işgal edilmek suretiyle kullanımına mani olunduğunu, öte yandan parsel sınırı boyunca geçirilen kablo ve yangın söndürme musluklarına su boruları bağlayarak kendisine zarar verildiğini ve ayrıca fiilen elattığını bildirerek yukarıda değinilen isteklerde bulunmak suretiyle eldeki davayı açmış ve mahkemece 26.5.2010 tarihinde yapılan keşif sırasındaki davacının beyanına itibar  edilerek  neticeye gidilmiştir.
    Oysa davalı vekili, HUMK"nun 151.maddesi gereğince imzası ile tevsik edilen aynı tarihli beyanında 75 parsel üzerindeki tecavüzün dava açıldıktan sonra sonlandırıldığını, buradaki tekne vs. gibi eşyaların kaldırıldığını, sadece parselin bir nedeni bulunmaksızın marina işletmeciliğkenarından hat boyunca geçirilen kablo, yangın söndürme amaçlı su boruları ve diğer  alt yapıların mevcut olduğunu, gerektiği takdirde bunların da kaldırılabileceğini savunmuştur.
    Hemen belirtilmelidir ki, gerçekten de davalının savunmasında belirttiği gibi dava açıldıktan sonra teknelerin duraklama yeri olarak  kullanılma  olgusuna son  verilmişse davanın konusuz  kalacağı gözetilerek  bir  karar  verilmesi yerine  davanın kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.
    Kaldı ki, mahkemece bu durum saptanmamıştır. Diğer  taraftan, taşınmazın sınırına tel örgü çekilmesi ve yol  üzerine bir takım eşyalar  konularak davacının yoldan istifadesine engel olunması bir elatma olgusudur. Keşfen elde edilen teknik bilirkişi raporu  ve krokisinde gösterilmediği için taşınmazın hangi bölümüne fiilen elatıldığı, tamamına mı, yoksa bir kısmına mı elatıldığı anlaşılamamaktadır. Anılan bu olgunun belirlenmesi dava değerinin tespiti ve buna göre harcın belirlenmesi yönünden zaruret arzettiği gibi ecrimisilin saptanmasına da esas  teşkil edeceği gözetilerek keşfi izlemeye elverişli olacak  şekilde kroki düzenlettirilmemiş olması da doğru görülmemiştir.
    Öte yandan, parselin sınırı boyunca geçirilen  kablo ve yangın söndürme musluklarına bağlanan su boruları ile bahis konusu edilen alt yapılar bakımından fiilen davacı taşınmazına bir  tecavüz oluşturup oluşturmadığı da açıklığa kavuşturulmadığı gibi anılan bu muhdesatların ve işlemlerin davacıya ne gibi bir  zarar  verdiği ortaya konulmamış varsa bir zarar  hangi önlem veya önlemlerle giderileceği yönünden de bilirkişiden bilgi alınmamıştır.
    Hal böyle olunca, elatma olgusu hukuki bir işlem olmayıp haksız fiil  niteliğini taşıdığından tarafların gösterdiği tanıkların HUMK." 259.maddesi hükmü uyarınca taşınmaz başında dinlenerek hangi tarihten ne zamana  kadar elatıldığı, elatma olgusuna hangi tarihte son verildiği ve varsa bir elatma, ne şekilde olduğu, parsel dışında kalıp da davacının taşınmazını kullanmasına mani teşkil eden yapıların ve zararı giderici nitelikteki önlemlerin nelerden ibaret  bulunduğu duraksamaya yer bırakmayacak şekilde  saptanması, keşfi izlemeye  olanaklı olacak  şekilde kroki ve  rapor  düzenlettirilmesi, elatılan yerle bağlantılı olarak ecrimisil belirlenmesi, ondan sonra bir karar  verilmesi gerekirken, eksik  tahkikatla yetinilmek  suretiyle yazılı olduğu üzere karar  verilmesi doğru değildir.
    Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 12.4.2011  tarihinde oybirliğiyle karar  verildi. 

     

    Hemen Ara