Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1341 Esas 2011/3571 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/1341
Karar No: 2011/3571
Karar Tarihi: 28.03.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1341 Esas 2011/3571 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacılar, dava dışı vekillerinin kötüye kullanması sonucu davalıya satılan taşınmazın ½’şer payının iptalini ve kendi adlarına tescilini istemişlerdir. Mahkeme, vekilin görevinin kötüye kullanıldığını ve vekaletnamede belirtilen S.’in ehliyetli olmadığını tespit ederek davayı kabul etmiştir. Ancak, davalının temyiz itirazları kabul edilerek asıl davanın reddine karar verilmiştir. Borçlar Kanunu’na göre, vekil vekalet görevini hüsnüniyetle ifa etmekle mükelleftir. Vekilin vekaleti kötüye kullanması durumunda, vekil ile sözleşme yapan kişi iyi niyetli ise sözleşme geçerlidir; ancak üçüncü kişi kötü niyetli ve işbirliği içinde ise vekil eden sözleşme ile bağlı değildir. Davada Bahsi Geçen Kanun Maddeleri: Borçlar Kanunu madde 390/2, Medeni Kanun madde 2 ve 3.
1. Hukuk Dairesi         2011/1341 E.  ,  2011/3571 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : NARMAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 05/10/2010
    NUMARASI : 2008/77-2010/77

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
    Davacılar, dava konusu 159 ada 110 parsel sayılı taşınmazın 60-70 bin TL bedel karşılığında satılması için dava dışı N.i vekil tayin ettiklerini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazı davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, ayrıca miras bırakanları S.’in vekaletnamenin düzenlendiği tarihte hukuki ehliyete haiz olmadığını ileri sürerek, ½’şer payın iptali ile adlarına tescili isteğinde bulunmuşlardır.
    Davalı, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığının ve vekaletname düzenlendiği tarihte ½ pay sahibi S.in ehliyetli olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Asıl dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması, birleşen dava ise ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.
    Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 110 parsel sayılı taşınmazın önceki kayıt malikleri davacı Saniye ile S.’in 13.08.2008 tarihli vekaletname ile N. A.’ı vekil kıldıkları, vekilin, 27.08.2008 tarihli resmi akit ile satış suretiyle davalıya taşınmazı temlik ettiği, vekaletnamenin düzenlendiği tarihte S.’in ehliyetli olmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile saptandığı anlaşılmaktadır.
    Bu durumda, ehliyetli olmayan kişinin yaptığı temliklerin mutlak butlanla malul bulunduğu gözetilerek, ehliyetli olmayan S.in ½ payı yönünden iptal ve tescile karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalının, birleşen davaya yönelik yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine.
    Davalının asıl davaya ilişkin temyiz itirazına gelince;
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olaya gelince; dinlenen tanıklar, vekil ile davalının el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerine ilişkin hiçbir beyanda bulunmadıkları gibi davalının, bedele mahsuben arabasını devrederek ve kalan miktarı da nakit olarak satış bedelini ödediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki salt bedeller arasındaki mevcut fark tek başına vekalet görevinin kötüye kullanıldığını göstermez. Davacı S. tarafından bir bedel isteğinde de bulunulmamıştır.
    O halde, davacı S.’nin ½ payı bakımından, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı olgusunun kanıtlanamadığı ve S.’nin talimatıyla temlikin yapıldığı gözetilerek asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara