Esas No: 2011/2865
Karar No: 2011/3570
Karar Tarihi: 28.03.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/2865 Esas 2011/3570 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : AYVACIK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/10/2010
NUMARASI : 2007/27-2010/182
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M.Ö.in, mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla taşınmazını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, bilahare kadastroca taşınmazın 168 ada 16 ve 169 ada 22 sayılı parseller olarak davalı adına tespit ve tescil edildiğini, temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescili isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan M.in, 31.07.2003 tarihinde öldüğü, geride mirasçıları olarak çocukları A., Y. Z., B.ve torunları S.ve H.ın kaldıkları, tapuda 13.06.1972 tarih ve 26 numara ile kayıtlı dava konusu taşınmazın muris tarafından 06.06.1988 tarihinde davalı oğul B.’a satış suretiyle temlik edildiği, taşınmazın 05.12.1996 tarihinde yapılan kadastro sırasında 16 ve 22 nolu parseller olarak davalı adına tespit gördüğü ve tespitin 26.08.1997 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan, miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı? Yoksa mal kaçırma amacının mı? Üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olaya gelince; dinlenen tanıklar murisin ekonomik durumunun iyi olduğunu, mal satmaya ihtiyacının olmadığını, taşınmazlarını satmak yerine başkalarından taşınmazlar satın aldığını, dava konusu taşınmazının da davalıya gerçekte satılmadığını, yörelerinde en küçük erkek çocuğuna mal bırakmanın bir gelenek olduğunu bildirmişlerdir. Toplanan deliller yukarıda belirtilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakan tarafından yapılan satışın, gerçek satış olmadığı, muvazaaya dayalı bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Akitte gösterilen bedel ile temlik tarihi itibariyle saptanan bedel arasındaki aşırı oransızlık da muvazaayı kanıtlayan diğer bir olgudur.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.