Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalının yapmış olduğu icra takibinin kesinleşmesi sonucu tüm malvarlığının haczedilip satılacağı korkusu ile 2 nolu parseldeki payını satış göstermek suretiyle davalıya temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalıya ilanen tebligat yapılmış davalı davaya bir cevap vermemiştir.
Mahkemece, ikrah koşullarının oluştuğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.03.2011Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı asil M.Yarar (A.) geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi,yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen davalı asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi . .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ikrah hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmazdaki payını 7.12.2004 tarihli akitle davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, davalının başlattığı icra takibi nedeniyle tüm malvarlığının haczadileceği korkusu ile payını davalıya devrettiğini ileri sürerek 28.8.2008 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; B.K. nun 29 ve 30. maddelerinde düzenlenmiş olan ikrahın varlığının ve ikrah nedeniyle bir sözleşmenin geçersizliğini ileri sürebilmek için bazı koşulların gerçekleşmesi zorunludur. Tehdidin, ciddi olması, korkutulan kişinin irade ve kararına etki yapmak amacına yönelmesi, korkutulan kişinin karar vermesine esaslı biçimde etki yapması, karşı tarafta esaslı bir korku uyandırması ve hukuka aykırı olması gerekir. Korkunun esaslı sayılabilmesi için korkutulan kişinin kendisinin yahut yakın akrabasından birinin hayat ya da namus yahut mallarına yönelik tehlikenin önemli (ağır) ve yakın olmasıda gerekmektedir.
Oysa, kural olarak yasal bir hakın kullanılacağını bildirmek, dava açılacağı, icra takibi yapılacağı, iflasın isteneceği tehditlerini ileri sürmek ya da yasal bir hakkı kullanmak ikrah sayılamaz.
Somut olaya gelince, haciz tehdidi ile temlik yapılmış olsa bile 31.12.2005 tarihinde Ankara 23.İcra Müdürlüğünün 2004/9297 takip sayılı dosyası takipsizlik nedeniyle işlemden kaldırılmış olup, o tarih itibariyle korkunun ortadan kalktığı açıktır.Eldeki dava ise 28.8.2008 tarihinde açılmıştır.
Hal böyle olunca, varlığı öne sürülen ikrahın somut olayda gerçekleştiği kabul edilemez.Kaldıkı, bir bakıma varlığı kabul edilse dahi ortadan kalktığı (korkunun silindiği) tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.