Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, babaları İ. B.in maliki olduğu 1726,1737 ve 1741 parsel sayılı taşınmazların vasi atanması için açılan dava devam ederken davalıya satış suretiyle devredildiğini, babalarının hukuki ehliyete haiz olmadığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, bedeli karşılığı taşınmazları satın aldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,davacıların dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların, babaları İ.B.’e vasi tayin edilmesi istemiyle açılan Balıkesir S.H.M.nin 2006/1601 Es. 2008/1404 Kr. Sayılı davası devam ederken davalı tarafından çekişme konusu taşınmazların temlikinin sağlandığı ve temlik yapanın ehliyetinin bulunmadığı iddiasıyla tapu iptali ve tescil isteğinde bulundukları, yargılama sırasında atanan vasinin ise duruşmadaki beyanında satış işleminin gerçek olduğunu beyan ettiği, mahkemece de davacıların dava açmakta ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Her ne kadar davacı sıfatıyla dava açan kişilerin davada bir sıfatlarının bulunmadığı düşünülebilir ise de, temlik yapan kişinin hukuksal ehliyetten yoksun bulunduğu iddiası kamu düzenini ilgilendirdiğinden mahkemece bazı hususların re’sen gözetilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, bu kişinin çıkarlarının korunması bakımından yargılama sırasında davanın yürütülebilmesi açısından vasi aracılığıyla temsili zorunluluğu da yerine getirilmiştir. Ne varki, atanan vasinin vesayet altındaki kısıtlının çıkarlarını gözetmeyen beyanlarının da mahcuru bağlamayacağı kuşkusuzdur. Davada asıl olan kısıtlının temlik tarihinde ehliyetli olup olmadığının ortaya çıkarılması ve o yönde hüküm kurulmasından ibarettir. Mahkemece dava açan kişilerin sıfatının bulunmadığı yönündeki gerekçesi de uyuşmazlığı ortada bırakan ve mahcurun menfaatinin göz ardı edilmesi sonucunu doğurur niteliktedir.
O halde, TMK 426.maddesi gözetilerek temlik yapan kişiye (mahevra) eldeki davaya özgü olarak temsil kayyımı atanmasının sağlanması ve davanın kayyım aracılığıyla yürütülmesi, taraf delillerinin toplanması ve temlik tarihinde mahcurun ehliyetli olup olmadığının Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak rapor ile belirlenmesi hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin hacrın temyiz edene geri verilmesine, 10.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.