Esas No: 2011/1715
Karar No: 2011/2604
Karar Tarihi: 07.03.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/1715 Esas 2011/2604 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, ölünceye kadar bakım sözleşmesi düzenlettiği davalıya 40 ada 22 parsel sayılı taşınmazın yarısını devretti, ancak tapu devrinden sonra bakım yapılmadığını iddia ederek davalının adına kayıtlı payın iptali ile adına tescilini istemişti. Mahkeme, davalının bakım gereklerini yerine getirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Davacı vekili tarafından temyiz edilen karar, davacının ehliyetsiz olduğu iddiasıyla ele alındı. Mahkeme, davacının ehliyetinin tespiti için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınması gerektiğini belirtti ve eksik incelemeyle yetinildiği için kararın bozulmasına karar verdi. Kararda, 2659 sayılı Kanun'un 7 ve 16. maddelerine ve Medeni Kanun'un 9, 10 ve 15. maddelerine atıfta bulunuldu.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : EREĞLİ(KONYA) 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2010
NUMARASI : 2008/240-2010/106
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, yaşlı ve bakıma muhtaç olduğunu, davalının talebi üzerine ölünceye kadar bakım sözleşmesi düzenlettirdiğini ve sözleşme gereğince bakım karşılığı olarak dava konusu 40 ada 22 parsel sayılı taşınmazının ½ payını davalıya devrettiğini, ancak tapu devrinden sonra davalının kendisine bakmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazdaki davalı adına kayıtlı payın iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı tarafından bakım gereklerinin yerine getirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazda ½ pay sahibi olan davacının bu payını 02.02.2007 tarihinde Ölünceye Kadar Bakım Akdi ile davalıya temlik ettiği, bakım gereklerinin davalı tarafından yerine getirilmediği iddiasıyla eldeki davanın açıldığı, yargılama sırasında davacıya vasi tayin edilmesi gerektiği düşüncesiyle TMK 404 maddesi hükmü uyarınca keyfiyetin vesayet makamına bildirildiği, bunun üzerine vesayet makamınca da davacıya vasi ataması yapıldığı ve yargılama aşamasında davacı vekilinin davacının ehliyetsiz olduğuna ilişkin beyanlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki ehliyetsizlik olgusunun kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bu konuda resen ve öncelikle araştırma yapılması gerekeceğinde kuşku yoktur.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince, davacı asilin temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının, 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden elde edilecek rapor ile saptanması ondan sonra işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Öyleyse, davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.