Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu 10 sayılı parseldeki 46 numaralı bağımsız bölümü davalının işgal ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, taşınmazı boşalttığını savunmuştur.
Mahkemece, konusuz kaldığından bahisle elatmanın önlenmesi isteğinin reddine, takip edilmeyen ecrimisil isteği hakkında ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmazdaki bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, kısa kararda; konusu kalmayan davanın reddine, gerekçeli kararda ise ; ayrıca, ecrimisil davasının HUMK."nun 409. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ve HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa kararda konusu kalmayan davanın reddine karar verildiği halde; gerekçeli kararda ayrıca, ecrimisil davasının HUMK."nun 409. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına hükmedilmesi suretiyle kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır. Tarafların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.2.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.