Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalı adına kayıtlı bulunan 706 ada 6 parsel sayılı taşınmazın tamamının 3621 Sayılı Yasa uyarınca kıyıda kaldığını ileri sürerek, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tespit ve iptali ile kıyıya terkinini istemiştir.
Davalı, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı, davacı tarafça kadastro öncesi nedene dayanarak dava açılmadığından 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinin uygulama yeri bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 706 ada 6 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan kadastral 7953 sayılı parselin 17.02.1977 tarihinde kesinleşen kadastro sonucunda Tusan Turizm Sanayi A.Ş. Adına tespit ve tescil edildiği, davanın ise 17.08.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin 3.fıkrasına "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" cümlesi ve aynı yasanın 3.maddesi ile de 3402 Sayılı Yasaya "bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki geçici 10.maddesi eklenmiştir.
Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re"sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.
Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği 17.02.1977 tarihinden itibaren dava tarihine kadar 10 yılık sürenin geçtiği açıktır.
Diğer taraftan, temyiz aşamasında 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasanın 16.maddesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 36.maddesine eklenen 36/A maddesinde aynen; "kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehdarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz" hükmü derpiş edilmiştir. Aynı yasanın 17.maddesiyle de, davalı tarafın sorumlu tutulmaması süreci uzatılarak infaz edilmemiş karar için de geçerli olduğu hükmü öngörülmüştür.
O halde, anılan yasal düzenleme gereğince, davalıların yargılama giderlerinden ve 29.05.1957 tarih, 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bu giderlerden sayılan Avukatlık ücretinden sorumlu tutulmayacağı tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilmek suretiyle işin esası, gerekse yargılama masrafları yönünden bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.