Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13810 Esas 2011/1237 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2010/13810
Karar No: 2011/1237

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/13810 Esas 2011/1237 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, davalılar adına kayıtlı olan 128 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürerek tapu kaydının iptal edilmesini istemiştir. Mahkeme, çekişme konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi. Karar, bir kısım davalılar tarafından temyiz edildi. Temyizde, kadastro çalışmalarının 26.03.1968 tarihinde yapıldığı ve taşınmazın tapuya tescilinin 26.03.1968 tarihinde kadastro suretiyle olduğu, davana ise 12.05.2006 tarihinde açıldığı belirtilmiştir. 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir. Kadastro tespitinin kesinleştiği 26.03.1968 tarihinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. Aynı yasa kapsamında, davalıların yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmayacakları belirtilmiştir. Yukarıda bahsi geçen kanun maddeleri 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3, 6099 Sayılı Yasa'nın 16 ve 17. maddeleridir.
1. Hukuk Dairesi         2010/13810 E.  ,  2011/1237 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ÇARŞAMBA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 26/03/2009
    NUMARASI : 2006/152-2009/91

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, davalılar adına kayıtlı olan 128 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürüp tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
    Bir Kısım davalılar, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede usulüne uygun belirlenen kıyı kenar çizgisi olmadığını, yerin bedelinin ödenmesi gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Diğer davalılar, yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir.
    Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, bir kısım davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi  raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. 
    Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının terkini isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya kapsamı ile, davalı adına kayıtlı olan çekişme konusu 128 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit çalışmalarının 19.08.1963 tarihinde yapıldığı, taşınmazın tapuya tescilinin 26.03.1968 tarihinde kadastro suretiyle olduğu ve davanın 12.05.2006 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına  "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" cümlesi ve aynı yasanın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasaya " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.
    Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.
    Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği 26.03.1968 tarihinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır.
    Diğer taraftan; temyiz aşamasında 19.1.2011 tarihinde yürürlüğü giren 6099 Sayılı Yasanın 16. maddesiyle, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 36. maddesine eklenen 36/A maddesinde aynen;"kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz" hükmü derpiş edilmiştir. Aynı yasanın 17. maddesiyle de, davalı tarafın sorumlu tutulmaması süreci uzatılarak infaz edilmemiş karar için de geçerli olduğu hükmü öngörülmüştür.
    O halde anılan yasal düzenleme gereğince, davalıların yargılama giderlerinden ve 29.05.1957 tarih, 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bu giderlerden sayılan Avukatlık ücretinden sorumlu tutulmayacağı tartışmasızdır.
    Hal böyle olunca; yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilmek suretiyle gerek işin esası gerekse yargılama masrafları yönünden bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
    Bir kısım davalıların, temyiz itirazları yerindir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü  HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.02.2011 oybirliğiyle karar verildi.


     

    Hemen Ara