Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalı Belediye adına kayıtlı 700, 702, 736 parsel sayılı taşınmazların tamamının, 705 parsel sayılı taşınmazın 36 m2"lik bölümünün 3621 Sayılı Kıyı Kanunu uyarınca Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve terkin isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın Dairece; “…davacı Hazineye iptal isteğini de içerecek şekilde HUMK."nun 83. ve takip eden hükümleri de gözetilmek suretiyle davasını tümden ıslah etmesi veya iptal ile taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini konusunda açacağı ayrı bir davanın eldeki dava ile birleştirilmek suretiyle davanın dinlenebilir hale geleceği kuşkusuzdur. O halde, yukarıda değinilen şekilde usuli işlemlerin gerçekleştirilmesi bakımından davacıya olanak tanınması ondan sonra iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, bu yönde gerekli araştırma ve inceleme yapılması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın kabul edilmiş olması doğru değildir.” Gerekçesiyle bozulması üzerine Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkin olup, mahkemece 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kadastro tespitiyle dava tarihi arasında 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Öyleyse, davacı Hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Gerçekten de bozma kararına uyulmuş olmakla tarafları yararına usulü kazanılmış hak oluştuğuna göre bozma ilamında değinilen hususlar gözetilerek gerekli karar ittihazı zorunlu hale gelir. Mahkemece de bu husus benimsenerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş ise de 19.01.2001 tarihinde yürürlüğe giren ve 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 36. maddesi (36/A md.) hükmüne ilave edilen 16. maddesi hükmünde kadastroya dayalı işlemlerden dolayı açılacak davalar neticesinde davalı taraf davayı kaybetse dahi yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı hükmü öngörülmüş, 17. maddesi ile de anılan hükmün uygulanma zamanı infaz aşamasına kadar uzatılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren Yasa hükmünün geçmişe şamil olarak uygulanması öngörüldüğünde anılan bu husus kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Nitekim anılan 6099 sayılı Yasanın eldeki davalara da uygulaması gerektiği gözetildiğinde somut olayda hazine yararına usulen kazanılmış bir haktan sözetme olanağı yoktur. Esasen kararın davalı tarafından temyiz edilmemiş olması da neticeye etkili değildir.
Hal böyle olunca; 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle bir değerlendirme yapılarak yargılama giderleri ve avukatlık ücreti konusunda bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Davacı hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nu 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,07.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.