Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalıya ait .. parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, tescile tabi olmayan alanlar olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile tescil dışı bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davayı karşı beyanda bulunmamıştır.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece, "...mahkemece 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca kadastro tespiti ile dava tarihi arasında 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak, her davanın açıldığı tarihteki koşullara bağlı olduğu, bir tarafın dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olduğu halde dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı; bu durumda, yapılan uygulamalar neticesinde dava tarihinde davacı Hazine"nin davasında haklı olduğu gözetilerek, yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiği " gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyulmuş olmakla yapılan yargılama sonucunda 3402 sayılı Yasa"nın 5841 sayılı Yasa ile değişik 12/son maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.
Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptal ve kayıt terkini isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece kurulan hükmün temyizi üzerine; Dairece, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddinin doğru olduğu, ancak yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gereğine değinilerek kararın bozulduğu ve mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın hak düşürücü süreden reddine, yargılama giderlerinin, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16.maddesiyle değişik 3402 sayılı Yasanın 36/A maddesi gereğince davacı Hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmiş olduğu görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan Yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.7.2011 tarihinde de resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 12.3.1969 günlü ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı Hazinenin, bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.