Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 293 parselin 1/2 payının miras bırakanı K.."e, 1/2 payının amcası İ.."e ait bulunduğunu, amcası İ.."in gelini olan davalının taşınmaza ağaç dikmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek, haksız müdahalenin önlenmesini talep etmiştir.
Davalı, kendisine isabet eden yerleri kullandığını, davacının hakkına müdahale etmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının eşi R.."ın miras bırakan K.."in mirasçısı olduğu ve halen hayatta bulunduğu, bu nedenle davalının ve çocuklarının kullanımın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığı gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkin olup; mahkeme, davalının kullanımının haklı ve geçerli bir nedene dayanmadığını benimseyerek davanın kabulüne karar vermiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu .. parsel sayılı taşınmazda davacı ile birlikte davalının eşinin ve dava dışı kişilerin paydaş oldukları, davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı ve paydaş olan eşine teb’an taşınmazı kullandığını savunduğu görülmektedir.
Gerçekten de, davalının eşine teb’an taşınmazı kullandığının kabulü halinde, uyuşmazlığın paydaşın paydaş aleyhine açmış olduğu dava olarak değerlendirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Ne varki, mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta el birliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve iş yeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Hal böyle olunca, davalının taşınmazdaki kullanımının eşine teban olup olmadığının araştırılması, eşine teban kullandığı belirlendiği takdirde yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları açıklanan sebeplerle yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.