Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalıya ait ... ada 1 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu iptali ve terkin isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece;"... ret kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak davanın açıldığı tarih itibariyle davacının davasında haklı olduğu gözetilerek yargılama gideri ve avukatlık ücretinden davalının sorumlu tutulması...." gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece kararda direnilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu"nca;"... yeni yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilerek yargılama gideri ve avukatlık ücreti konusunda bir karar verilmesi..." gerekçesiyle direnme kararı bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine yargılama gideri ve avukatlık ücretinden davacının sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; tapu iptal, kayıt terkini isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece kurulan hükmün temyizi üzerine; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddinin doğru olduğu, ancak yargılama giderleri ve avukatlık ücreti yönünden bozulduğu görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.7.2011 tarihinde de resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih ve 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 23.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.