Esas No: 2012/1190
Karar No: 2012/1607
Karar Tarihi: 16.02.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2012/1190 Esas 2012/1607 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacılar, miras bırakan anneannelerinin taşınmazdaki paylarını davalılara muvazaalı bir şekilde devrettiklerini öne sürerek tapu iptali ve miras payının tescilini istediler. Mahkeme, çekişme konusu taşınmazdaki payların davalıya temliklerinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi. Ancak Yargıtay, miras bırakan F.. G.'nin ölünceye kadar bakım akti ile davalıya pay temliğinin gerçek amacının mirasçıdan mal kaçırmak olmadığını ve bakım karşılığında yapıldığını belirterek kararı bozdu. Bakıp gözetme koşulu ile yapılan temlikin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Kanun Maddeleri: Borçlar Kanunu madde 511 ve takip eden maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : TERME ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/06/2011
NUMARASI : 2010/343-2011/743
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan anneanneleri A.. G.."in 188 parsel sayılı taşınmazdaki payını satış göstermek suretiyle davalı torununa devrettiğini, miras bırakan anneleri F... G.."in ise aynı taşınmazda bulunan payını Ölünceye Kadar B.. A. ile davalı oğluna verdiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, bakım borcunu da yerine getirdiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazdaki payların davalıya temliklerinin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan A.. G.."in ..parsel sayılı taşınmazdaki payını 19.06.1991 tarihinde satış suretiyle, davalı torununa, miras bırakan F.. G.."in ise aynı taşınmazdaki payını yine aynı tarihte Ölünceye Kadar B.. A.. karşılığında oğlu olan davalıya temlik ettiği, davacıların; anılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, miras bırakan A.."nin 18.08.2003 tarihinde öldüğü ve mirasçı olarak yalnızca tarafların annesi olan F.. G."in kaldığı, miras bırakan F.. G.."in de 30.03.2010 tarihinde öldüğü ve geride davacı kızları, davalı oğlu ile dava dışı kızı T.. S.."in kaldığı anlaşılmaktadır.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, miras bırakan A.. G.."in davalıya satış suretiyle yapmış olduğu pay temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanmak suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Miras bırakan F.. G.."in yapmış olduğu temlike ilişkin davalının temyizine gelince; Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır (B.K.m.5ll). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (B.K.m.5l4). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir. Öte yandan; bireylerin yaşlanma ve yaşlılıkta yalnız kalma korkuları ölünceye kadar bakma sözleşmesinin doğumuna yol açmıştır. Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı sözleşme türlerinden olup nitelik itibarıyla güvence sağlayan akitlerdendir.
Bu tür akitlerin hedefi maddi bir destek elde etmek değil bakım alacaklısının sosyal durumuna uygun bir bakım elde etmektedir. Borçlar Kanunu"nun 511. ve takip eden maddelerinde öngörülen ölünceye kadar bakma akitleri talihe bağlı akitlerden olup, mutlaka akit tarihinde bakım gibi bir gereksinimin varlığı şart değildir. Anılan madde bakımından alacaklıları yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörülmemiştir. Bakım alacaklılarının akit sırasında özel bakıma muhtaç olmasını aramak yasada yer almayan bir unsuru ilave etmek olur. Bu ihtiyacın akitten sonra doğması yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş olması da aktin geçerliliğine etkili olmaz. Ayrıca, her ne kadar evladın gücünün elverdiğince ebeveynine yardımcı olması özel bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda yasal bir görev olabileceği düşünülebilirse de, bu yardım ve bakım genelde yasal zorunluluk olmaksızın daha çok insancıl yönü ağır basan, belki de evrensel bir ahlak kuralıdır.Somut olaya yukarıdaki ilkeler uyarınca baktığımızda; miras bırakan F..."nin 1932 doğumlu olduğu, bakım aktinin yapıldı 1991 yılından, öldüğü 30.03.2010 tarihine kadar davalı tarafından bakıldığı, tüm ihtiyaç ve gereksinimlerini davalının karşıladığı, ölümünden önce bir süre de yatalak olarak yaşadığı, bu süre zarfından da murisle davalının ilgilendiği, miras bırakan tarafından bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasıyla da bir dava açılmadığı dosya kapsamıyla sabittir. Zaten dinlenen taraf tanıklarının da davalının miras bırakana iyi bir şekilde baktığını beyan ettikleri de görülmektedir.O halde; değinilen bu somut olgular, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakan Fadime"nin davalıya ölünceye kadar bakım akti ile yapmış olduğu pay temlikindeki gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği aksine bakım karşılığı temlikin sağlandığı kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, miras bırakan F.. G."in çekişme konusu taşınmazdaki 20850/60400 payının 19.06.1991 tarihinde ölünceye kadar bakma akti ile davalıya yapılan temliki yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.