Esas No: 2011/11382
Karar No: 2012/1037
Karar Tarihi: 08.02.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11382 Esas 2012/1037 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ÇORLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/11/2010
NUMARASI : 2007/363-2010/495
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, ortak miras bırakan Ü.. S.. tarafından çekişme konusu taşınmazların ölünceye kadar bakma aktiyle davalı oğlu A.."e yapılan temlikinin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, A.."inde, bu taşınmazlardan çekişmeli 5 sayılı parseldeki payını diğer davalılar R.. ve M.."ya muvazaalı olarak devrettiğini, onlarında iyiniyetli olmadıklarını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; davacı V."ın, miras bırakan Ü.. S. tarafından çekişme konusu taşınmazların ölünceye kadar bakma aktiyle davalı oğlu A..temlikinin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, A.."inde, bu taşınmazlardan çekişmeli 5 sayılı parseldeki payını diğer davalılar R.. ve M."ya muvazaalı olarak devrettiğini, onlarında iyiniyetli olmadıklarını ileri sürerek eldeki davayı açtığı; eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen Tekirdağ 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/ 583 esas sayılı dava dosyası örneğinden ise, davacı V.. tarafından, davalı A. ve A."in eşi Z. aleyhine, miras bırakan Ü. S."nin, satış ve ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle oğlu A. ve gelini Z."e yaptığı başka taşınmazlara ilişkin temliklerin de mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğu ve davanın derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (B.K.m.5l4).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fizikî ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun mâkûl karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Öte yandan, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır
Bu durumda, gerek eldeki davada ileri sürülen iddiaya, gerekse Tekirdağ 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/ 583 esas sayılı dava dosyası içeriğine göre, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, olayda adil ve sağlıklı bir sonuca varılabilmesi, miras bırakanın gerçek irade ve amacının ortaya çıkarılması için her iki davanın birlikte görülmesi ve birlikte ele alınarak sonuçlandırılması gerekeceği kuşkusuzdur.
O halde, yetki hususundaki 1086 sayılı HUMK."nun 13/son, yeni 6100 sayılı HMK"nun 12/son maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle her iki davanın birleştirilmesi, toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken anılan husus gözardı edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalıların, temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.