Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11545 Esas 2012/986 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/11545
Karar No: 2012/986
Karar Tarihi: 08.02.2012

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11545 Esas 2012/986 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/11545 E.  ,  2012/986 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ: KONYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 05/07/2011
    NUMARASI : 2009/455-2011/353

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, çekişmeli bağımsız bölümünün davalı Kutsal tarafından vekaleten diğer davalıya satıldığını, vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek iptal-tescile, aksi halde tazminata karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptal-tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
    Getirtilen kayıt ve belgelerden, davaya konu 4612 ada 82 sayılı parseldeki 5 numaralı meskenin davacı adına kayıtlı iken; davacının 18.06.2009 tarihli vekaletnameyle vekil kıldığı K. Ü. tarafından 19.06.2009 tarihli resmi akitte kardeşi olan diğer davalı B.. Ü."e 80.000.-TL. bedelle; B. Ü."in de bu meskeni 23.06.2009 tarihli resmi akitle kardeşi K. Ü."e aynı bedelle sattığı; taşınmazın gerçek değerinin ise bilirkişilerce 150.000.-TL. olarak belirlendiği görülmektedir.
    Davacı, davalıların kendisinde güven telkin edip vekaletname aldıklarını ve vekalet yetkisini kötüye kullanmak suretiyle taşınmazın temlikini sağladıklarını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    Davalılar ise, taşınmazın gerçek bedelinin satışa aracılık eden A. isimli kişiye ödendiğini savunmuşlardır.
    Mahkemece, taşınmaz bedelinin davalılar tarafından ödendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Ne varki, delillerin isabetli biçimde değerlendirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
    Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanunu"nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ancak, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olayda, taşınmazın keşfen saptanan gerçek değeri ile resmi akitteki bedeli arasında bariz bir fark bulunduğu gibi, satış bedelinin davacıya ödenmediği de tartışmasızdır.
    Bunun yanında, resmi akte göre satış bedeli kendisine ödenen vekil K.. Ü."in, vekalet görev ve sorumluluğu çerçevesinde bu bedeli davacıya ödemesi gerekirken, davacı ile hukuki bir bağı olmayan A.. isimli kişiye ödemesinin vekili sorumluluktan kurtaramıyacağı vekil ile el ve işbirliği içerisinde hareket edilmesi halinde davacıyı bağlayamıyacağı; akdi geçerli hale getirmiyeceği açıktır.
    Diğer taraftan, kardeş olan ve ticaretle uğraşan davalıların basiretli birer iş adamı konumunda bulunmalarından dolayı, bu durumu bilemiyecekleri de söylenemez.
    Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi isabetsizdir.
    Davacının, temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara