Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, kadastro tespiti sırasında davalı adına 3402 sayılı Kadastro Kanununda öngörülen 100 dönüm miktardan fazla yer tescil edildiğini ileri sürerek, .. ada .. parsel sayılı taşınmazın miktar fazlasının tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemşitir.
Davalı, tapu kaydına dayanarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın davalının dayandığı tapu kaydının kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Davacı Hazine, kadastro sırasında davalı adına tespit edilen 106 Ada 319 parsel sayılı taşınmazın miktar fazlası kısmının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın 03.11.2007 tarihinde kadastroca senetsizden davalı adına tespit edildiği, 31.01.2008 tarihinde tespitin kesinleştiği, yargılama sırasında davalının çekişmeli taşınmazla ilgili ve bu taşınmazı kapsayan tapu kaydı ibraz ettiği ve mahkemece anılan tapu kaydından söz edilerek davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Ne varki, yapılan uygulamanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur. Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip,doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa,ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve uygulama yapılmamıştır.
Hal böyle olunca; mahkemece, değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma ve uygulama yapılarak, hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yerel bilirkişinin "tapu kaydı buraya uyar" biçimindeki soyut sözlerine değer verilerek davanın reddedilmesi doğru değildir.
Davacı Hazinenin, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün, açıklanan nedenlerden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.