Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine; davalılara ait eski .. ada, . parsel, yeni kat mülkiyeti kurulu 1012 ada, 2 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine, elatmanın önlenmesi ve muhdesatın yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, çekişmeli taşınmazı kadastro işlemi sonucunda oluşan tapu kaydına dayalı olarak iktisap ettiklerini, özel mülkiyete konu olan yerlerden olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır..
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “…..hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığı, ancak dava açıldığı tarihte davacının davasında haklı olduğu gözetilerek harç, yargılama gideri ve vekâlet ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gereğine değinilerek” bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, yargılama giderlerinin davacı hazine üzerinde bırakılmasına ve taraflar yararına avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
Karar, davacı hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali, terkin, elatmanın önlenmesi ve muhtesatın yıkılması isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir
Gerçekten de işin esası bakımından hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem yapılarak 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükmü gereğince hak düşürücü süreden davanın reddine, 6099 Sayılı Yasa gereğince yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalının sorumlu tutulmamasına karar verilmiş olması doğrudur.Ancak,5841 Sayılı Yasa, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Esas sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal hükmü 23.07.2011 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise; kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve Anayasanın 153. Maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez, ancak anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer.Bu durum karşısında davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin olarak verilen kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez.Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.1.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.