Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11871 Esas 2012/587 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/11871
Karar No: 2012/587

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11871 Esas 2012/587 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/11871 E.  ,  2012/587 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ: MANAVGAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 26/05/2009
    NUMARASI : 2008/667-2009/354

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, davalıdan boşanmak istediğini, davalının taşınmaz devri halinde boşanacağını ve müşterek çocuklarının güvencesi olmasını istediği telkini üzerine kayden malik olduğu 2 ve 4 nolu meskenleri satış göstermek suretiyle bedelsiz olarak temlik ettiğini, daha sonra da anlaşmalı olarak boşandıklarını, ancak davalının şartlara uymayarak çocuklarına iyi bakmadığı gibi taşınmazları da satmaya hazırlandığı duyumunu aldığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ehliyetsizlik iddiasında bulunmuştur.
    Davalı, çekişme konusu parsellerin yapılan protokol gereği  nafaka ve tazminat karşılığı kendisine devredildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, hile ve diğer iddiaların ispat edilemediği, ehliyetsizlik iddiasına ilişkin savunmanın genişletilmesine davalı tarafın muvafakat etmediği gerekçesi ile  davanın reddine karar   verilmiştir.
    Karar, davacı vekili  tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi   raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu  kat irtifakı kurulu 2 ve 4 nolu bağımsız bölümlerin kayden davalıya ait olduğu, davacının; anılan taşınmazların kendisine ait olduğunu, eski eşi olan davalı ile boşanma aşamasındayken davalının hileli söz ve davranışları üzerine satış göstermek suretiyle bedelsiz olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı, yargılama sırasında ise; akit tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığını, hatta Manavgat 1. Sulh Ceza Mahkemesi"nin 2007/320 Esas, 2008/301 Karar sayılı dosyasından 24.02.2007 tarihinde işlediği iddia edilen kasten yaralama suçuyla ilgili olarak Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi"nden aldırılan raporda işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı ve fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış kişilerden olduğunun bildirildiğini  ileri sürerek, ehliyetsizlik iddiasında bulunduğu, ne var ki mahkemece davacının  hukuki ehliyete haiz olup olmadığı yönünden araştırma yapılmadan neticeye gidildiği anlaşılmaktadır.
    Oysa, ehliyetsizlik kamu düzenini ilgilendirdiğinden gerektiğinde hakim tarafından resen de gözetilmesi gereken, iradeyi ortadan kaldıran bir nedendir. Hukuksal ehliyetten yoksun bulunan bir kişinin yaptığı tüm işlemler yok hükmünde olacağı gibi, böyle bir kişinin bizzat dava açmasına ve yargılamayı yürütmesine yasal olanak da yoktur. 
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir.  “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı  bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK.’nun 286 maddelerinde (HMK 282. madde) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
    Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca öncelikle ehliyetsizlik iddiası yönünden delillerin eksiksiz toplanması, varsa davacıya ait  hasta müşahade kayıtları, doktor raporları vs. tüm belgelerin getirtilmesi, dosya kül halinde gönderilerek, akit tarihi itibariyle ve halihazırda davacının hukuki ehliyete haiz olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde diğer iddiaları üzerinde durulması,  yok eğer ehliyetsiz olduğu belirlendiği takdirde vasi tayini ve husumet izni alınması için (T.M.K."nun 405.maddesi hükmü gereğince) gerekli işlemlerin yapılması ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde  hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacı vekilinin, belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,  26.01.2012  tarihinde oybirliğiyle karar  verildi.

     

     

     

     

    Hemen Ara