Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, davalı adına kadastro çalışmaları sırasında zilyetliğe dayalı olarak tespit ve tescil edilen .. ada ..ve .. parsel sayılı taşınmazların boş olan kısımlarının Dere yatağı vasfı ile Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu, davalı adına zilyetlikle iktisap koşulları bulunmadığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazların dere yatağı olduğu iddiasının sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacı Hazinenin, davalı adına zilyetliğe dayalı olarak genel kadastro ile tespit ve tescil edilen .. ve.. parsel sayılı taşınmazların bir kısmının, dere yatağı vasfı ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, ayrıca davalı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığını ileri sürerek, anılan bölümlerin Hazine adına tesciline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucunda dosyaya ibraz edilen jeolog ve ziraat mühendisi bilirkişi raporunda çelişkili ifadeler yer aldığı, taşınmazın yaklaşık 45-50 yıldır tarımsal faaliyette kullanılmadığı belirtildikten sonra tarla vasfında olduğunun vurgulandığı, taşınmazın toprak yapısının açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, içlerinde jeolog ve ziraat mühendisi bulunan 3 kişilik bilirkişi heyeti ile yerinde yeniden keşif yapılması, taşınmazın niteliğinin ve toprak yapısının gerektiğinde gözlem çukurları açılmak suretiyle tereddüte yer bırakmayacak biçimde bilimsel yöntemlere göre belirlenmesi, ileri sürülen iddialar yönünde hükme yeterli ve denetime elverişli rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek karar verilmiş olması doğru değildir.
Öte yandan, 3402 sayılı Yasanın 14 ve 17. maddelerinde öngörülen miktar sınırlamaları yönünden araştırma yapılmamış olması da isabetsizdir.
Davacı Hazine temsilcisinin temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.