Esas No: 2011/11594
Karar No: 2012/275
Karar Tarihi: 18.01.2012
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/11594 Esas 2012/275 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: BUCAK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/05/2011
NUMARASI : 2009/1009-2011/326
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakan babaları A. G."in .. parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak satış yoluyla davalı oğluna temlik ettiğini, temlik tarihinde muris bırakanın hukuki ehliyeti haiz olmadığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, temlik tarihinde miras bırakanın akli dengesinin yerinde olduğunu, uzun süre miras bırakana kendisinin baktığını, alım gücünün olduğunu, muvazaalı işlem yapılmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iddianın sübut bulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacıların, ortak miras bırakanları A.. G.."in, çekişme konusu parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını davalı oğluna satış yoluyla temlik ettiğini, miras bırakanın temlik tarihinde ehliyetsiz olduğunu, yapılan temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve muris adına tescil (terekeye iade) isteğinde bulundukları anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
O halde, dava dilekçesi içeriğinden davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında, muvazaa hukuksal nedenine de dayanıldığı anlaşıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olması sebebiyle mahkemece kendiliğinden gözetilerek, önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.
Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden hüküm kurmaya elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranmaeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her nekadar 6100 sayılı HMK."nun 282. maddesinde (H.U.M.K.’nun 286. maddesinde) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
O halde; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, miras bırakan tarafından, çekişmeli taşınmazın davalıya yapılan temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, miras bırakanın ehliyetsiz olması halinde davalının ilk el durumunda olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi; yok eğer, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin, çekişme konusu taşınmazda 1/4 payın satış şeklinde davalıya temlik edildiği, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı, semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği hususlarıda gözetilmek suretiyle tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı vekilinin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.