Esas No: 2013/12486
Karar No: 2013/18515
Karar Tarihi: 25.12.2013
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/12486 Esas 2013/18515 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili ile davalılar ..., ..., ...,..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, 385 ada 2 sayılı parsel hakkındaki davanın feragat nedeniyle; diğer parseller hakkındaki davanın da dava konusu taşınmazların idari bir ifraz işlemi ile oluştukları ve idari işlemin iptal edilmemiş olduğu gerekçesi ile esastan reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece "...feragat nedeniyle 385 ada 2 sayılı parsel yönünden davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur.Ne var ki, 1083 sayılı kadastral parselin çeşitli parsellere ayrılması (ifrazı) işleminin bir imar işlemi olmayıp idari nitelikte bulunmadığı gözetilerek feragat edilen parsel dışındaki ifraz parselleri yönünden işin esasına girilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir." gereğine değinilerek bozulmuş,mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda 357 ada 4 ve 11, 384 ada 1, 5 ve 14, 385 ada 2 ve 3, 386 ada 2 ve 387 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine; 384 ada 8, 9, 10, 13, 357 ada 5, 6, 7 ve 9 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki dava ile davalı ... hissesine ve 385 ada 1 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki davanın satış tarihinde tapunun beyanlar hanesinde davalı olduğuna dair şerhin bulunmadığı dolayısıyla Medeni Kanununun 1023. maddesinde öngörülen koruyuculuktan yararlanılacağı gerekçesi ile reddine;aynı parselde davalılar ... ve ..."a yönelik dava ile 357 ada 8 ve 10, 384 ada 2, 3, 4, 6, 7, 11 ve 12, 385 ada 4, 386 ada 4, 5 ve 12, 387 ada 12 ve 678 ada 15 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki davanın, satış tarihinde tapunun beyanlar hanesinde davalı olduğuna dair şerh bulunduğu dolayısıyla Medeni Kanununun 1023. maddesinde öngörülen koruyuculuktan yararlanılamayacağı gerekçesi ile kabulüne;390 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki davanın ise hernekadar satış tarihinde tapunun beyanlar hanesinde davalı olduğuna dair şerhin bulunmamasına rağmen davalı ..."nin ... Asliye Hukuk Mahmemesinin 1990/167 E. ve 1992/412 K. sayılı dava dosyasında davalı olduğu dolayısıyla Medeni Kanununun 1023. maddesinde öngörülen koruyuculuktan yararlanamayacağı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre,... Asliye Hukuk Mahmemesinin 27.10.1992 tarih 1990/167 E. ve 1992/412 K. sayılı kararı ile 1083 sayılı parselde davacı ... ile diğer davacıların miras bırakanı..."in 20/160 şar oranında paylarının bulunduğuna hükmedildiği ve kararın 1993 tarihinde kesinleştiği,yargılama sırasında 04.10.1990 tarihinde taşınmazın 35 adet parsele ifraz görüp taksim edildiği,21.09.1993 tarihinde "... Asliye HM nin 27.10.1992 gün ve 1990/167 E. ve 1992/412 sayılı kararıyla hüküm verilmiştir." şeklinde tapunun beyanlar hanesine şerh düşüldüğü,eldeki davada davalılar ... ve ..."nün aynı zamanda ... Asliye Hukuk Mahmemesinin 1990/167 E. sayılı dosyasında davalı olduklarından durumu bilebilecekleri ve satış tarihlerinde de anılan şerhin tapunun beyanlar hanesinde bulunduğu gözetildiğinde davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı ... vekili ile davalılar ...,...,...,...,... ve ..."nın tüm temyiz itirazları ile davalılar ..., ... ve ..."nın bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir, Reddine.
Davalılar ...,... ve ..."nın öteki temyiz itirazları ile davalılar ... ve ..."nun temyiz itirazlarına gelince;
Dava konusu 386 ada 4 nolu ifraz parseli eşit paylar ile davalılar ... ile ... adına kayıtlı iken imar uygulaması ile 386 ada 14 nolu imar parselinin oluştuğu ve imar parselinde davalılar ..."nın ve ..."nın herbirinin 989/2400 şer oranda paydaş oldukları, yine 386 ada 5 ifraz parseli davalı... adına kayıtlı iken imar uygulaması ile 386 ada 15 nolu imar parselinin oluştuğu ve imar parselinin tam hisse ile davalı ... adına tescil edilmesine rağmen infazda tereddüte yol açacak şekilde ifraz parselleri üzerinden hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki,yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 1086 Sayılı HUMK" nun 73. maddesi (6100 Sayılı HMK’nun 27. maddesi) hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanununda gösterilmiş,5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48. ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.
Öncelikle; yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir.Bu nedenle,tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur.
Kural olarak tebligat, tebliğ yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır( Teb.K.m.lO ). Tebliği alacak kişi bu adreste bulunmamışsa, tebliğ memuru bulunabileceği yeri araştırır. Bulamazsa durumu, mahalle, köy muhtarlıklarına doğruluğunu onaylatmak suretiyle tesbit eder ( Teb.K.m.28 ). Bu husus, tebliği çıkaran kuruluşa bildirilir. İlgili kuruluş, tebligatı alacak kişi memursa veya esnafsa adreslerini mensubu oldukları teşkilatlardan,avukatların adresini Barodan Adalet Bakanlığından askerse askerlik Şubesinden, Savunma Bakanlığından sorarak öğrenmeye çalışır ( Teb.Tüzüğü m.13 ). Yapılan soruşturmaya rağmen ikametgahı, oturduğu yer veya işyeri bulunamamış ise bu halde kişinin adresinin meçhul olduğu kabul edilerek ( Teb.Tüzüğü m.46 ) ilanen tebliğe karar verilebilir. Ancak, belirtilen soruşturma biçimi sınırlayıcı değildir. Nitekim aynı maddenin ikinci fıkrasında bu durum açıklığa kavuşturulmuş, tebligatı çıkaran merciin luzum görmesi halinde adres soruşturmasını özel kuruluşlardan, dairelerden de yapması gereği vurgulanmıştır. Belirtilen özel ve resmi kuruluşlar içinde adres tasbitinin yapılabileceği, Nüfus, Tapu İdareleri, Belediye gibi kuruluşlar da vardır.
Savunma hakkı ile sıkı sıkıya ilişkili olan adres araştırmasının zabıtaya yaptırılan bir inceleme ile sınırlı tutulmasının hakkın kısıtlanmasına yol açacağı kuşkusuzdur. O halde, adres araştırmasının geniş bir çerçeve içerisinde ele alınması, soruşturmanın çok yanlı ve özellikle kanuni karine ile tesbit edilen ikametgahta yapılması gerekir. Yapılan soruşturma ile adres tesbiti imkanı bulanamamışsa ilanen tebliğ zorunlu hale gelir.
Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS"nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.
Somut olayda, bozmadan önce davalılar ... ve ... adına dava dilekçesinde gösterilen adreslerine davetiye çıkarılmışsa da adı geçenlerden ..."nin köyden ..."a gittiği ve açık adresinin bilinmediği, .."nin ise ismen tanınmadığı ve adresinin yetersiz olduğu belirtilmek suretiyle davalı ..."ye çıkartılan tebligatın 06.01.2006 tarihinde,diğer davalı ..."ye çıkartılan tebligatın ise 19.01.2006 tarihinde iade edildiği, 06.03.2006 ve 07.07.2006 tarihli kolluk yazı cevaplarından davalı ..."nin ... ilinde olduğu ancak açık adresinin bilinmediğinin ve 08.06.2006 tarihli kolluk yazı cevabından ise diğer davalı ..."nin belirtilen adreste ikamet etmediğinin ve tanınmadığının tespit edildiği,davalı ..."nin yargılama sırasında 03.08.2006 havale tarihli cevap dilekçesinde adresini " ...mahallesi 11. cadde No:50 Kat:3 ...... " olarak bildirdiği, 07.09.2006 tarihli ara karar ile ilanen tebligata karar verildiği,bundan sonra bozma öncesi ve sonrasında adı geçen davalılara (bozmadan sonraki gerekçeli kararlar dışındaki) bütün tebligatların ilanen yapıldığı anlaşılmaktadır.Bu durumda davalılara usulüne uygun bir tebligat yapıldığı söylenemez. Bunun sonucu olarak davalılar ... ve ..."nun eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır.
Hal böyle olunca; dava konusu 386 ada 4 ve 5 sayılı ifraz parselleri bakımından 386 ada 14 ve 15 sayılı imar parselleri üzerinden ve davalılar ... ve ..."nın herbirinin imar parselindeki 989/2400 şer payları üzerinden davacıların payları oranında davanın kabulüne karar verilmesi, 390 ada 1 parselde kayıt maliki davalı ... ile 357 ada 10 parselde kayıt maliki davalı ..."ya usulüne uygun olarak dava dilekçesinin tebliği ile taraf teşkili sağlandıktan sonra, yanların gösterecekleri kanıtların eksiksiz olarak toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar üzerinde durulmaksızın yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Davalılar ...,... ve ... ile davalılar ... ve ..."nun bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalılar ... ve ..."nun diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.