Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar B.A. ve M. A. vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kayden davacıya ait çekişme konusu taşınmaza davalıların binasının taşkın olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişmeye konu 163 ada 32 parsel sayılı taşınmazın davacıya, komşu 15 parsel sayılı taşınmazın ise ½ payının davalı İ. A."a, ½ payının ise İ. A. ile diğer davalıların miras bırakanı olan A.A.a ait olduğu görülmektedir.
Davacı, komşu 15 parsel maliki olan davalıların yaptıkları ev ve bahçe duvarlarının, parseline tecavüzlü olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi ve davanın süratle sonuçlandırılması, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasanın 27. maddesi (HUMK’nun 73. maddesi) uluslararası sözleşmeler ve Anayasanın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
Taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS’nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu nedenle, öncelikle yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin sağlanması ve ondan sonra işin esasına girilmesi esastır.
Ne var ki somut olayda, dava dilekçesi başlığında davalı olarak gösterilen ve 15 parselin paydaşı olan davalı İ. A."a yargılamanın hiçbir aşamasında dava dilekçesi ile duruşma gününün tebliğ edilmediği, yargılamanın bu davalının yokluğunda yapılıp bitirildiği, gerekçeli kararında anılan davalıya tebliğe çıkartılmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, öncelikle davalı İ. A."a dava dilekçesi ile duruşma gününün tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken anılan hususun gözardı edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Davalılar B. A ile M. A.vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nin 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.