Taraflar arasında birleştirilerek görülen davalarda;
Davacılar, miras bırakan anneleri M."nin 52 ada 8 parsel ile 2148 ada 9 parselin geldileri olan 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazlardaki miras paylarını mal kaçırmak amacıyla davalı oğluna satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Asli müdahil, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca 9 parseldeki 6 adet bağımsız bölümün adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle asli müdahaleye konu taşınmazlar dışındaki bağımsız bölümler yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.12.2011 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar R. K. vd.vekili Avukat .... geldiler, davetiye tebliğine rağmen asli müdahil vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların miras bırakanı Mümine Kurucu"nun 52 ada 8 parsel sayılı taşınmaz ile 2148 ada 9 parsel (geldisi 15 ve 16. Parseller) sayılı taşınmazdaki paylarını 25. 10. 1991 tarihli akitler ile davalı oğluna satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanları M."nin davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davaları açmışlardır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya yukarıdaki ilkeler ışığında bakıldığında, bağımsız bölümlerin bulunduğu 9 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazların kök muris M."den intikal ettiği ve tüm mirasçıların bu taşınmazlardaki paylarını davalıya satış suretiyle intikal ettirdikleri, miras bırakan M.’nin de diğer paydaşlar gibi payını davalıya intikal ettirdiği, öncesinde de, çekişme konusu taşınmazlardaki paylarının satış vaadi sözleşmesiyle davalıya devrinin yapıldığı, sonrasında tapuda satış suretiyle temlikin gerçekleştirildiği, bu durumda muris M.’nin mal kaçırma amacıyla değil, daha önce yaptığı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin hayata geçirilmesine yönelik işlem yaptığı sonucuna varılmaktadır. Diğer taraftan çekişme konusu 8 parsel sayılı taşınmazın da 9 parsel sayılı taşınmaz ile aynı gün içerisinde davalıya temlik edildiği, bu taşınmazda da bir kısım mirasçıların da davalıya pay temlikinde bulundukları, akitlerin aynı günde gerçekleştirildiği gözetildiğinde miras bırakanın aynı iradesinin devamı doğrultusunda temlikte bulunduğu kanaati oluşturmaktadır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca açılan davaların reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 30.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.