Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları S. T.ın altsoyu bulunmadan öldüğünü, davalı Şakir"in sağ kalan eş, davalı E.un da Ş."in önceki evliliğinden çocuğu olduğunu, miras bırakanın kendilerinden mal kaçırmak amacıyla ve felç geçirdiği bir dönemde, başını soktuğu tek evi olan 12323 parsel sayılı taşınmazını davalı eşi Ş."e verdiği satış yetkisi içeren vekaletname ile E."a bedelsiz devrettiğini ileri sürüp, tapunun iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini olmazsa tenkis ve taşınmazın tapu iptali gereken tutarının tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, dava konusu taşınmazın aslında Ş. tarafından alınıp üzerindeki binanın yapıldığını, ancak kendini güvende hissetmesi için miras bırakan üzerine kayıtlandığını, miras bırakanın, hastalanması nedeniyle fazla olan tedavi ve bakım giderlerinin karşılanması için alım gücü bulunan E.tarafından bedeli ödenerek satın alındığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, işlemin danışıklı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan S."nin maliki olduğu 12323 parsel sayılı bahçeli kargir ev vasıflı taşınmazın vekili ve aynı zamanda eşi olan Ş. tarafından vekaleten davalı E."a satış suretiyle ve 22.4.1999 tarihli akitle temlik edildiği görülmektedir.
Davacılar, yapılan bu temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 213. ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacıların miras bırakanın kardeş ve yeğenleri, vekilin miras bırakanın ikinci eşi, taşınmazı temellük edenin ise vekil Ş."in ilk eşinden olma oğlu olduğu, miras bırakanın geride ikisi paylı ve ikisi tam mülkiyet olmak üzere dört parça taşınmazının daha bulunduğunu, 1999"da felç geçirdiği ve yatağa bağlı kaldığı, ikinci eşle beraber E."un evine taşındıkları ve ölüm tarihi olan 27.7.2005 tarihine kadar murisin sosyal içtimai, mali yönlerden tüm ihtiyaçlarının ve bakımının davalı tarafından karşılandığı dosya kapsamı ile sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, satım akdinin unsurlarından en önemli semen"dir, yani satış bedelidir. Ancak, bu bedelin mutlaka para olmasına gerek olmadığı, gerek Yargıtay uygulamaları ve gerekse öğretide kabul edilmiş bir olgudur. Somut olayda ise, bedel olarak herhangi bir para ödenmediği anlaşılmakta ise de, yukarıda değinilen olgular gözetildiğinde miras bırakanın taşınmazı temlikteki gerçek amacının minnet duyguları olduğu ve temliki minnet duygularıyla gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Böylesi bir durumda da, mal kaçırma iradesinin varlığı kabul edilemez.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacıların, katılma yoluyla temyiz isteklerinin süresinde olmadığı anlaşıldığından temyiz isteklerinin süreden reddine, davalıların temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollamasıyla) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.