Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/3244 Esas 2022/3651 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Ceza Dairesi
Esas No: 2021/3244
Karar No: 2022/3651
Karar Tarihi: 06.06.2022

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/3244 Esas 2022/3651 Karar Sayılı İlamı

3. Ceza Dairesi         2021/3244 E.  ,  2022/3651 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    İlk Derece Mahkemesi : İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.04.2018 tarih ve 2017/146 - 2018/154 sayılı kararı
    Suç : Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek; Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek, Silahlı terör örgütüne üye olmak, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, nitelikli kasten öldürme, Nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüs, Nitelikli kasten yaralama, Kasten yaralama, Trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve mala zarar verme suçları

    Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
    Temyiz edenlerin sıfatları, başvuruların süresi, kararların niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
    Sanık ... ve müdafii, sanık ... müdafii, sanık ..., sanık ... müdafii, sanık ... müdafii, sanık ... müdafii, sanık ... müdafii, sanık ... ve müdafii, sanık ... müdafii, sanık ... ve müdafii, sanık ... müdafii, sanık ... müdafii duruşmalı inceleme istemlerinin, ilk derece mahkemesinde silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkan sağlanıp bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, istinaf aşaması ve temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK'nın 299. maddesi gereğince takdiren REDDİNE,
    GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
    I-A)aa)Katılan ... Bakanlığının tüm suçlar açısından suçtan doğrudan doğruya zarar görmemesi nedeniyle davaya katılma imkanı bulunmadığından bölge adliye mahkemesinin CMK'nın 279/1-b maddesi uyarınca verdiği istinaf başvurusunun reddine dair karar, anılan maddenin son cümlesine göre itiraza tabi olup temyizi mümkün olmadığından ve itiraz merciince de bu hususta kararlar verilmiş bulunduğundan,

    bb)Sanık ... ile sanıklar ... ve ... müdafiinin sanıklar hakkında verilen tüm mahkumiyet kararlarına yönelik istinaf başvurularının, CMK'nın 279. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda CMK’nın 273. maddesinde belirtilen 7 günlük süre geçtikten sonra istinaf başvurusunda bulunulduğunun anlaşılması karşısında sanıkların üzerine atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu dışındaki diğer suçlar re’sen istinafa tabi olduğundan, yalnızca trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu yönünden 5271 sayılı CMK'nın 279/1-b maddesi uyarınca verdiği istinaf başvurusunun reddine dair karar, anılan maddenin son cümlesine göre itiraza tabi olup temyizi mümkün olmadığından;
    Bu hususta temyiz incelemesine yer olmadığına, dosyanın bu yönden incelenmeksizin mahalline İADESİNE,
    B)aa)Katılanlar T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm suçlar yönünden, katılanlar ... ve ...’ın kendilerine karşı işlenen nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçları dışında kalan suçlar yönünden, T.C. Cumhurbaşkanlığı’nın Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçları dışında kalan suçlar bakımından suçların niteliği itibariyle doğrudan doğruya zarar görmedikleri bu sebeple davaya katılma haklarının bulunmadığı anlaşılmakla, davaya katılmalarına ilişkin verilen karar da hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden;
    bb)Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek suçlarından kurulan karar verilmesine yer olmadığına dair hükümler CMK’nın 286/2-h maddesi uyarınca mahiyeti gereği temyizi kabil olmadığından;
    cc)Sanık ... hakkında katılan ...’a karşı, sanıklar Mustafa Berkmen, ... ve ... hakkında katılanlar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’a karşı kasten yaralama, yine sanıklar ... ve ... hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma, sanık ...’un katılan ...’ya karşı silahla tehdit, katılan ...’ye karşı kasten yaralama, sanık ...’ın katılan ...’a karşı kasten yaralama, yine sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve mala zarar verme, sanıklar ..., ... ve ... hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma, sanık ... hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümler tür ve süresine göre CMK'nın 286/2-a maddesi gereğince temyiz edilemez nitelikte olduğundan, sanıklar ve müdafileri ile katılanlar

    vekillerinin anılan suçlara ilişkin temyiz taleplerinin CMK'nın 298. maddesi gereğince REDDİNE,
    II-..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, sanık ... hakkında nitelikli kasten öldürme, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında olası kastla nitelikli kasten öldürme, sanıklar ... (40 kez) ve ...’in (32 kez) nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... (31 kez) hakkında nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında nitelikli kasten yaralama suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılan incelemede;
    Ayrıntıları Dairenin 22.03.2019 tarih ve 2018/7103 esas 2019/1953 sayılı kararında açıklandığı üzere;
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun maddi unsuru/tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.
    Suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de, bu husus suçun unsuru değildir.
    Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur. Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür.
    Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.
    15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi

    başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş, 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
    Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulundukları mahal ve konumlarına uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai harekette bulunanların, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan bu fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurdukları gözetilerek TCK'nın 37. maddesi kapsamında "doğrudan fail" olduklarının kabulünde zorunluluk vardır.
    Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen Anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.
    Doğrudan kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmayan, somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde faillerle birlikte fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmalarını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımayan, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmeleri nedeniyle ika edildiği kanıtlanamayan ancak suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelen hareketleri gerçekleştiren sanıkların eylemlerinin, 5237 sayılı TCK’nın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturacağı gözetilmeli, hukuki durumları buna göre tespit edilmelidir.
    TCK'nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna

    gidilemez. Ancak her halükârda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.
    Bağlayıcı emrin yerine getirilmesi kapsamında astların hukuki sorumluluğu:
    Ayrıntılarına Dairenin 09.12.2019 tarih ve 2019/6765-2019/8453 sayılı kararında yer verildiği üzere:
    5237 sayılı TCK'nın benimsediği suç teorisine göre: tipe uygun ve hukuka aykırı fiil, failin kusurlu olması halinde ceza yaptırımı uygulanmasını gerektirir. Her ceza hukuku normu, temelde bir hakkı/bir değeri korur. Bu nedenle ceza hukuku normlarının belirlediği davranış modellerine aykırı düşen her fiil haksızlık içermektedir.
    Kast suçun subjektif unsurunu, kusur ise iradenin oluşum süreci ile ilgili olarak, failin işlediği hukuka aykırı fiilden dolayı kınanabilirliğine ilişkin bir değer yargısını ifade etmektedir. Kınanabilirlik, failin hukuka uygun davranmak, haksızlık yapmamak imkan ve yeteneği varken, hukuka aykırı davranması, haksızlığı tercih/irtikap etmesi halidir. İnsan özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle, haklı olan bir davranışla haksızlık arasında bir tercih yapma veya haklı olan davranış lehine karar verme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme, hukuk düzenin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğini haizdir. Kusur yargısının temelini oluşturan insanın irade özgürlüğü ise, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranışları ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan bir davranışı tercih ediyor ise kusurludur.
    Şu halde kasten işlenmiş, tipe uygun/haksızlık içeren fiil, olayda bir hukuka uygunluk sebebi varsa suç teşkil etmeyecek, kusurluluğu ortadan kaldıran bir sebep varsa, suç oluşturmasına rağmen yaptırıma tabi tutulamayacaktır.
    Hukuka aykırılık genel bir ifadeyle, hukuka (hakka) karşı gelmek (Heinrich l kn 305) onunla çatışma halinde olmak demektir. Suçun unsuru olarak hukuka aykırılık ise işlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma halinde bulunması anlamına gelmektedir (Koca-Üzülmez, age, s. 252; Prof. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu, Av. Serra Karadeniz-LLM, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler Şerhi, s. 450).
    5237 sayılı TCK'da yer alan hukuka uygunluk nedenleri; kanunun hükmünü yerine getirme (TCK 24/1. m.), meşru savunma (TCK 25/1. m.), hakkın kullanılması (TCK 26/1. m.) ve ilgilinin rızası (TCK 26/2. m.)dır.
    TCK'nın 24. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkralarında hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi, kusurluluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde işaret edildiği üzere hukuka aykırı olan ve emri verenin hukuki sorumluluğunu kaldırmayan bir emrin yerine getirilmesinin hukuka
    uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de, Devlet tarafından yerine getirilen kamu hizmetinin yürütülmesinde amirin emrini yerine getirmek durumunda kalan ast yönünden bu durumun bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmesinde zaruret bulunmaktadır.
    Kural olarak hukuka aykırı emre muhatap olan kamu görevlisinin bu emri denetlemesi, sorgulaması, hukuka aykırı olduğu kanaatinde ise amirin yazılı emri ve ısrarı olmadan yerine getirmemesi gerekir. Ancak Anayasanın 137/3. maddesinde "Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunda gösterilen istisnaların saklı" olduğu belirtilerek, yapılan işin mahiyeti, kamu düzeni ve kamu güvenliği nedeniyle bazı istisnalara yer verildiği de görülmektedir. Muadil düzenleme TCK'nın 24/4. maddesinde de yer almaktadır.
    Keza bir hukuk devletinde prensip olarak konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. (1982 Anayasasının 137/2, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 24/3. maddesi). Askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emri veren mesuldür. Ancak amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğu kendisince malum ise, maduna da faili müşterek cezası verilir (1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu 41/3-B).
    Amiri tarafından “askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emrin, bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğu kendisince malum” olan ast, işlemekte olduğu haksızlığı hukuka uygun hale getiren bir sebebin bulunduğunu düşünmekte ise cezai sorumluluğu ne olacaktır?
    Amirin emrini icra sureti ile işlenen suçlardan dolayı hukuka uygunluk meselesi, Askeri Ceza Hukukunda büyük bir önem taşır. Gerçekten askerlik hizmeti, diğer hizmetlerden farklı olarak, fertlerden daha tam, daha kesin ve daha çabuk bir itaat bekler, hatta böyle bir itaate askerleri zorlar. Nitekim 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 14. maddesine göre: “Ast, amir ve üstüne umumi adap ve askeri usullere uygun tam bir hürmet göstermeğe, amirlerine mutlak surette itaate ve kanun ve nizamlarda gösterilen hallerde de üstlerine mutlak itaate mecburdur. Ast, muayyen olan vazifeleri, aldığı emri vaktinde yapar ve değiştirmez, haddini aşamaz. İcradan doğacak mes’uliyetler emri verene aittir. İtaat hissini tehdit eden her türlü tezahürler, sözler, yazılar ve fiil ve hareketler cezai müeyyidelerle men olunur.”
    İşte askerlik hizmetinin bu özelliğini nazara alan Anayasamız, “kanunsuz emir” kenar başlığını taşıyan 137. maddede, kanunsuz emrin yerine getirilemeyeceğini ve böyle bir emri alan memurun ne suretle hareket etmesi gerekeceğini belirttikten sonra “Askeri hizmetlerin görülmesi… için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır” dediği gibi, AsCK da amir tarafından verilen emrin yerine getirilmesine ilişkin olmak üzere, şöyle bir hüküm sevk etmiştir: “Hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse, bu suçun işlenmesinden emir veren mesuldür. Aşağıdaki hallerde maduna da faili müşterek cezası verilir; kendisine verilen emrin hududunu aşmış ise;
    amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğu kendisince malum ise”
    Bu düzenlemelere göre, emri veren amir ise kesin itaat kuralı her bakımdan geçerlidir; ast emre mutlak surette itaat edecektir. Üst ise kanun ve nizamlara göre kendisine böyle bir emir vermeğe yetkili olup olmadığını araştıracak, yetkili olduğuna kanaat getirirse itaat edecektir. İç Hizmet Kanununa göre, amir makam ve memuriyet yönünden emretmek yetkisine sahip kimse iken (m. 9); üst, rütbe ve kıdem büyüklüğünü ifade eder (m. 10). Mevzuat, konusu suç teşkil eden emir müstesna, amir tarafından verilen emrin muhteva itibari ile kanuna uygunluğunu araştırmaktan astı yasaklamıştır. Emrin hizmete ilişkin olması halinde, emri yerine getiren kimsenin prensip itibari ile hiçbir ceza sorumluluğu yoktur ve bütün sorumluluk sadece emri verene aittir. Özel nitelikte olmayan ve bu özel niteliği ilk bakışta anlaşılmayan her emir, hizmetle ilgili sayılmak gerekir.
    Ast kendisinden verilen emrin bir suç işlemek maksadı ile verildiğini biliyorsa ve buna rağmen emri yerine getirmişse kendisi de amirle birlikte ceza görecektir. Dikkat edileceği veçhile, astın bu hususta sadece bir şüpheye kapılması cezalandırılması için yeterli değildir, zira her asker, amiri tarafından verilen emrin kanuni olduğunu farz ve kabul etmek zorundadır ve bu konuda ast lehine bir karinenin varlığı kabul edilebilir (AsCK 41, f. 2 ve 3) (Prof, Dr. Sahir Erman Askeri Ceza Hukuku Syf 176 vd.).
    Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru, zihninden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şey olduğundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde, yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır.
    Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK 30/1), suçun nitelikli hallerinde (TCK 30/2), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK 30/1-3) hata halleri kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK 30/3) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK 30/4) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK 27/1) (Dairenin 24/4/2017 tarih ve 2015/3-2017/3 sayılı kararı).
    TCK'nın 30/3. maddesinde "ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ilişkin koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır." denilerek hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu etkileyen haller birlikte düzenlenmiştir. Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi
    şartlarındaki hatayı bu kapsamda değerlendirmek gerekecektir. Hatadan yaralanmak için kaçınılmaz olması gereklidir.
    Failin hukuk düzenince tanınmayan bir hukuka uygunluk nedeninin var olduğu (Bestandsirrtum / Erlaubnisnormirrtum) ya da hukuken tanınan bir hukuka uygunluk nedeninin hukuki sınırında yanılgı içinde (Grezirrtum Erlaubnisgrenzirrtum) olduğu durumda izin yanılgısı (Erlaubnisirrtum) ya da dolaylı haksızlık yanılgısından (der indirikte Verbotsirrtum) söz edilmektedir. Bu durumda somut vakıaya değil, münhasıran norma dayalı bir değerlendirme söz konusu olduğundan, haksızlıkla doğrudan bir ilgisi bulunmayan bu yanılgının haksızlık yanılgısı (TCK m. 30/4) kapsamında mütalaa edilmesi gerekmektedir.
    Bu yanılgı türünün haksızlıkla doğrudan bir ilgisinin bulunmaması nedeni ile kast üzerinde herhangi bir etkisi de yoktur. Fiil kasten icra edilen bir haksızlık olma özelliğini korur. Hukuka uygunluk nedenlerini düzenleyen normların da bir hukuk normu olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu yanılgı norma dayalıdır. Ancak bu norm bir suç tipine dayanak oluşturan yasak normu değil, bu normun yasakladığı davranışa izin veren bir normdur. Failin izin normunu bilmemesine ya da yanlış bilmesine dayalı bir değerlendirme yanılgısı mevcuttur. Fail, hukuk düzeninde mevcut olmayan bir hukuka uygunluk nedenini var saydığı veya hukuki sınırında yanılgıya düştüğü için hukuk düzeninin fiiline izin verdiği kanaati ile hareket etmektedir.
    İzin yanılgısının kaçınılmaz olması durumunda, failin haksızlık bilinci ile hareket ettiği söylenemez. Failin içinde bulunduğu izin yanılgısı, yasak normunun uyarı fonksiyonunu tamamen işlevsiz bırakmaktadır. Yasak normu ile izin normunun çatıştığı bir durumda, uygulanma önceliği izin normuna aittir. Buna bağlı olarak izin normu, yasak normunun fiilin icrasından kaçınmak yönündeki uyarısını tümüyle etkisiz bırakmaktadır. Kaçınılmaz izin yanılgısı halinde, kusuru tamamen ortadan kalkacağı için faile ceza verilemez (TCK m. 30/4; CMK m. 223/3-d) (Neslihan Göktürk Haksızlık Yanılgısının Ceza Sorumluluğuna Etkisi sh.125 vd.).
    Failin, gerçekte olmamasına rağmen işlemiş olduğu fiili hukuka uygun hale getiren bir sebebin bulunduğu düşünerek hareket etmesi hali haksızlık yanılgısının ikinci görünüm şeklini oluşturmaktadır. Bu ihtimalde fail işlediği fiilin yasaklılığına ilişkin tam bir bilgiye sahiptir, ancak somut olayda işlemiş olduğu haksızlığı hukuka uygun hale getiren bir sebebin bulunduğunu düşünmektedir. Kısaca fail bir hukuka uygunluk nedeninin hukuki varlığında hataya düşmektedir(Koca-Üzülmez, age s.344).
    Failin hataya düşmesindeki kişisel kusurun değerlendirilmesi ile ilgili olması hasebiyle hatanın kaçınılamaz olup olmadığı, ex ante bir değerlendirme ile failin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, yaşı, rütbe ve görevi, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları somut olayın özellikleri göz önünde bulundurularak belirlenecektir.
    İlk derece ve bölge adliye mahkemelerince kabul edilen somut olay;
    Dava 15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe girişimi sırasında Kuleli Askeri Lisesinden ve 2. Zırhlı Tugay Komutanlığından çıkan birliklerin Fatih Sultan ... köprüsünde gerçekleştirdiği eylemleri kapsamaktadır.
    FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensupları tarafından 15.07.2016 tarihinden önce “Yurtta Sulh Konseyi” olarak adlandırılan illegal oluşum tarafından, kalkışma tarihi ve öncesinde Maltepe ilçesinde bulunan General Nurettin Baransel Kışlası 2. Zırhlı Tugay Komutanlığında bir toplantı gerçekleştirilmiştir.
    2. Zırhlı Tugay Komutanlığı Karargahındaki 15.07.2016 tarihindeki kamera kayıtları yok edilmiş, ancak 12-13-14.07.2016 tarihlerindeki karargâh binası gösteren kamera kayıtları temin edilmiştir.
    Söz konusu görüntü kayıtlarına göre; 13.07.2016 günü saat 19:00 sıralarında başlayarak 14.07.2016 tarihi saat 01:30 sıralarına kadar devam eden zaman dilimi içerisinde, gerek 2. Zırhlı Tugay Komutanlığının kendi komuta kademesi, gerekse İstanbul’daki diğer birlikler ve diğer illerden gelen üst düzey rütbeli personel katılmış, darbe faaliyetlerinin planlandığı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Bu toplantılar Ankara’dan İstanbul’daki faaliyetleri koordine etmek için gelen Kurmay Albay ..., Kurmay Albay ... ve Binbaşı ... ... tarafından tertip edilmiştir.
    Bu toplantıya 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral ..., 1. Ordu Kurmay Başkanı Tuğgeneral ..., Kuleli Askeri Lisesi Komutanı ..., Maltepe 2. Zırhlı Tugay Komutan Yardımcısı Albay ... ..., Kahramanmaraş Garnizon Komutanı Albay ..., 23. Motorize Piyade Alay Komutanı Albay ..., 47. Alay Komutanı Albay ..., Cizre Garnizon Komutanı Albay ... ..., Ankara’dan Kurmay Albay ..., Tuzla Piyade Okul Komutan Yardımcısı Albay ..., 2. Zırhlı Tugay 2. Tank Tabur Komutanı Yarbay ..., 2. Zırhlı 1. Tank Tabur Komutanı Yarbay ..., Harp Akademileri Öğretim Üyesi Yarbay ..., Ankara KKK Proje Şube Müdürü Binbaşı ... ..., 2. Zırhlı Tugay Kurmay Başkanı Yarbay ..., 2. Zırhlı Topçu Tabur Komutanı Binbaşı ... ve 2. Zırhlı Kurmay Başkanlığı Hareket Eğitim Şube Müdürü Yüzbaşı ... ...’ in katıldıkları tespit edilmiştir.
    Anadolu Yakasında; Sabiha Gökçen Havalimanı, köprülerin Anadolu ayakları, Türk Telekom genel merkezi, Tem ve E-5 bağlantı yollarındaki birkaç nokta, Üsküdar Çevik Kuvvet Müdürlüğü, Avrupa Yakasında; Atatürk Havalimanı, Bayrampaşa Çevik Kuvvet Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün stratejik ve kritik noktalar olarak belirlendiği, kalkışma esnasında bu noktaların hâkimiyeti sağlamak için mutlaka kontrol altına alınması için köprülerin Anadolu ayaklarının Kuleli Askeri Lisesince kontrol altına alınması, 2. Zırhlı Tugay Komutanlığına ise zırhlı araç desteği verme görevi verilmesi kararlaştırılmıştır.
    Dosyamıza konu somut olayın Fatih Sultan ... Köprüsünün Anadolu yakasından kontrol altına alınmış, Kuleli Askeri Lisesi ve 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı personelleri tarafından eylemler gerçekleştirilmiştir.
    14.07.2016 tarihinde Kuleli Askeri Lisesinde hem mezuniyet hem de komutan
    devir teslim töreni yapılmıştır. Eski Komutan ... görevini Albay ...’ya devretmiştir. 15.07.2016 tarihinde içlerinde Eski okul komutanı ...’ın da bulunduğu tayin olan personellere veda yemeği yapılmıştır. Yemek esnasında saat 19:14 civarlarında Albay ...’ın telefonunun çaldığı, yaptığı görüşme sırasında okula hemen gelinmesi söylenmiş ve 19:17 gibi aileler bırakılarak okula geçildiği, 20:00’da alarm verilmiş Okul komutanı Albay ... iç bahçede “Ordu yönetime el koymuştur, herkes emirleri riayet edecektir, etmeyen rütbeli, asker fark etmez ellerinden silahları alınıp gereği yapılsın.” şeklinde bir konuşma yapmış ve herkese silahlıktan silah alması emrini vermiştir. Bunun üzerine Yarbay ..., Binbaşı ... ve Yüzbaşı ...’de silahlıktan zimmet gözetmeksizin silah almışlardır. Yüzbaşı ... savcılık ifadesinde Yarbay ...’un kendisine ve Binbaşı Hanifi’ye sıkıyönetim ilan edildiğini söylediğini belirtmiştir. Herkes silahlandıktan sonra 2. Zırhlı Tugay Komutanlığından gelen 2 adet Unimog’a binip saat 21:22’de okuldan çıkış yapmışlardır. Kuleli Askeri Lisesinden çıkan askerler FSM Köprüsü Emniyet Kontrol Binası’na saat 22:06’da intikal etmişlerdir. Erlerin beyanına göre komuta eden Yarbay ...’ın polislerin de kendilerinden olduğunu, zorluk çıkarmayacaklarını söylemiştir. Ancak görevli polislerin beyanına göre kendilerine sıkıyönetim ilan edildiği söylenmiş, bu husus polisler tarafından kabul edilmeyince kendilerine silah doğrultulmuştur. Bir süre sonra köprünün Anadolu-Avrupa istikameti askerler tarafından trafiğe kapatılmıştır. Avrupa-Anadolu istikameti trafiğe açıkken bir süre sonra araç gelmediği fark edilince gidip kontrol edilmiş, sivillerin yolu trafiğe kapattıkları anlaşılmıştır.
    Tugay Komutanı Tuğgeneral ...’nun emir ve talimatları ile 14.07.2016 günü Tabur Komutanı olan ve hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/17929 sayılı dosya üzerinden soruşturma yürütülerek kamu davası açılan Kurmay Yarbay ...’ın tüm bölük ve takım komutanları ile bir toplantı yapmıştır,
    Toplantıya haklarında farklı dosyalar üzerinden soruşturma yürütülmekte olan ve bir kısmı hakkında kamu davası açılan Üsteğmen ..., Üsteğmen ..., Üsteğmen ..., Üsteğmen ... ... ve Üsteğmen ...'nın katıldığı, toplantı esnasında, daha önceki toplantılardan farklı olarak cep telefonlarının dışarıda bırakılmıştır,
    Söz konusu toplantıda Yarbay ...'ın; “Arkadaşlar ben size güveniyorum, burada normalde karargâh subaylarını çağırmam gerekiyordu, ancak ben sizleri çağırıyorum, bu meselenin kimseye duyurulmaması gerekir, bu mesele ordu komutanı tarafından duyulursa tugay komutanının başı yanar, Cuma Gecesi (15.07.2016) zırhlı araçlarla tatbikat yapılacağını, ne kadar surede hazırlanılacağı ve ne kadar sürede intikal edileceği gibi ölçümler yapılacağını” söylediğini, bu tatbikatında “Suriyelilere verilecek vatandaşlık sonucu sınır ötesi bir hareket yapabilme ihtimalimize karşı yapılacağını, bu konuya yönelik tatbikat yapabiliriz denetlemeye tabi tutulabiliriz.
    Toplantının sonucuna göre her şey netleşecek" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
    2. Tank Tabur Komutanı ...’ın tatbikatın cuma veya cumartesi günü yapılabileceğini söyleyerek, bölük ve takı komutanlarından tatbikata katılacak personelin isimlerinin önceden belirlenmesini istediği, verilen emirlerin toplantıya katılan Bölük Komutanları tarafından yerine getirilerek gerekli hazırlıklar yapılmıştır.
    Bölük komutanlarının ise personele “Cuma, Cumartesi, Pazar günleri hiç kimsenin plan yapmamasını, tatbikat olabileceğini, alarm verilmesi halinde hemen bölükte olunmasını” söyleyerek personeli hazır tutmaya çalıştıkları görülmüştür.
    15.07.2016 tarihinde 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda her Cuma günü yapıldığı gibi sabahtan rutin bakım faaliyetleri yapılmıştır. Öğle içtimasında bölük komutanı ütğm, ... “15-16-17 Temmuz günlerinden birinde alarm verileceğini, haberi alan herkesin en geç 45 dk içerisinde birliğe gelmesi gerektiğini” söylemiştir. Akşam saat 20:30’da alarm mesajı iletilmiş, personel 21:30’a kadar toplanmıştır. Personel hazırlıklarını yaparken Tabur komutanı ... Ütğm. ... ve Ütğm. ...’ı yanına çağırarak Ütğm. ...’a 4 Tank 2 ZPT ile ... Köprüsüne, Ütğm. ...’a ise 4 Tank 2 ZPT ile FSM Köprüsü’ne gitmeleri emrini vermiştir. Bu arada tanklara 10’ar tane gerçek top mermisi, 1000’er adet MG3 mermisi yüklenmiştir. Ütğm. ...’ın emriyle tanklar ve ZPT’ler harekete geçmiş ve nizamiye bölgesine doğru ilerlemişlerdir. Genelde eğitim ve tatbikat faaliyetleri DAFYAR bölgesinde yapıldığından dosyamız sanıkları olan tank personelleri DAFYAR bölgesine eğitime gidileceğini düşündüklerini beyan etmişlerdir. Nizamiye bölgesinde Ütğm. ... telsizden terör olayı sebebiyle polise destek amaçlı FSM Köprüsüne gidileceğini bildirmiş ve saat 22:18 civarında nizamiyeden çıkış yapılmıştır. 4 tank ve 2 ZPT E-5 karayolu emniyet şeridinden ilerlemiş ve köprü yoluna girilmiştir. Ümraniye civarlarında trafik sıkışınca Ütğm. ...’ın emriyle tanklar bariyerleri ezerek karşı istikamete geçmişler ZPT’ler de tankları izlemişlerdir. İntikale ters istikametten devam ederken Ütğm. ...’ın komutasında bulunan 195745 plaka nolu tank Şükrü Bayrakçı’nın sevk ve idaresinde bulunan ... plakalı Audi Q7 marka modeldeki araca çarpmış, araçta ağır hasar oluşmuş ve Şükrü Bayrakçı ölmüştür. Böyle bir kaza yaşanmasına rağmen intikal durdurulmamış, Ütğm. ...’ın devam emriyle tanklar ve ZPT’ler durmamışlar ve saat 00:15 civarlarında tanklar ve ZPT’ler köprüye varmışlar ve diziliş yapmışlardır. Ütğm. ..., Yarbay ...’un yanına giderek emrine girdiğini belirtmiştir. Vatandaşlar 00:47 civarlarında toplanarak darbe girişimine karşı koymak için askerlerin üzerine doğru yürümeye başlamışlardır. Vatandaşların yürüyüşünü durdurabilmek amacıyla askerler vatandaşların karşısına bir hat çekmiş, vatandaşlar yürüyüşlerini devam ettirince havaya ve yere doğru ateş ederek çok sayıda vatandaşın yaralanmasına sebep olmuş, ... isimli kişi otopsi raporuna göre femur kemiği kırığı ve atardamar
    yaralanması sonucu ölmüştür. Vücuttan çıkan mermi çekirdeğinin deforme olmuş bir G3 mermisi olduğu, deformasyonun ise merminin bir yerden sekerek gelmesi sonucu olduğu tespit edilmiştir. 195748 plaka nolu Ferhat Kaymakçı komutasında, ...’in sürücülüğünü yaptığı tank geri dönüp Ümraniye istikametine doğru yönelmiştir. Vatandaşlar tankı durdurmak için tankın üzerine çıkmışlar ve önünde durmuşlardır. Tank personeli kaçabilmek için namlu kulesini sürekli bir şekilde 360 derece çevirmeye başlamış, ileri geri sert manevralar yapmıştır. Namlu Kulesinin çevrilmesi neticesinde bir çok kişi düşerek yaralanmış, ... isimli vatandaş düşerken kafasını çarparak şehit olmuştur. 195748 plaka sayılı tank kaçmayı başarmış ve yolların polisler tarafından tutulmuş olması sebebiyle Çekmeköy Kışlası’na sığınmıştır. Saat 01:15’ten itibaren vatandaşlar ve polisler tarafından askerler etkisiz hale getirilerek teslim alınmaya başlanmıştır.
    Sanıklara müsnet suçların unsurları ve özel görünüm şekilleri, savunmalarında ileri sürülen hukuki kurumlar ile ilgili olarak yapılan açıklamalar, 15 Temmuz 2016 günü ülke genelinde yaşanan olaylar, bölge adliye ve ilk derece mahkemelerince sübutu kabul edilen somut olay çerçevesinde sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesine gelince;
    Derece mahkemelerince sübutu kabul edilen olayın, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek amacıyla, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca, işgal ettikleri kamu görevinin verdiği yetkiye istinaden tasarruf etme imkânını haiz bulundukları devlete ait silah ve mühimmatı kullanarak gerçekleştirilen bir silahlı darbe teşebbüsü olduğunda ve bu kalkışmaya iştirak edenlerin eylemlerinin, 5237 sayılı TCK'nın 309, 311 ve 312. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağında kuşku yoktur. Ancak aynı hukuki değerleri koruyan ve kapsamı itibariyle eylemlerin haksızlık muhtevasını tamamen ortadan kaldıran Anayasayı ihlal suçunun (TCK'nın 309. md.) tüm unsurlarıyla gerçekleştiği somut olayda sanıkların ayrıca, Türk Ceza Kanununun 311. ve 312. maddelerinde düzenlenen suçlardan ve keza aralarında geçitli /müterakki suç ilişkisi nedeniyle aynı Kanunun 314. maddesinde yer alan silahlı terör örgütüne üye olmak ve TCK’nın 220/6 delaletiyle 314/2 maddesinde yer alan silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçlarından cezalandırılmaları imkânı bulunmadığından;
    III)İlk derece ve bölge adliye mahkemesince kabul edilen somut olay ve hukuki açıklamalar çerçevesinde sanıklar hakkında kurulan hükümlerin incelenmesinde;
    1)Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs; sanık ... hakkında maktul ...’ya karşı nitelikli kasten öldürme; sanıklar ..., ... ve ... hakkında maktul ...’e karşı olası kastla nitelikli kasten öldürme; sanıklar ... ve Seyit ...
    Gündüz hakkında maktul ... Bayrakçı’ya karşı olası kastla nitelikli kasten öldürme; sanık ... hakkında nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs (40 kez); sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs (31 kez), sanık ... nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs (32 kez), sanıklar ..., ... ve ... nitelikli kasten yaralama (2 kez) suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanıklar ve müdafilerinin temyiz taleplerinin incelenmesinde;
    Sanıklar hakkında, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan kurulan hükümler dışındaki hükümlerde 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi ile uygulama yapılmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
    Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan mahkumiyet kararı verilen sanıkların; nitelikli kasten öldürme ve olası kastla nitelikli kasten öldürme suçlarından mahkumiyet kararı verilen sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ün; nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçundan mahkumiyet kararı verilen ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,..., ... ve ...’in; nitelikli kasten yaralama suçundan mahkumiyet kararı verilen ..., ... ve ...’in eylemlerinin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uygun yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirmek suretleriyle uygulandığı, verilen mahkumiyet kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla;
    Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile tüm sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddine, ancak;
    Örgüt mensubu olduğuna karar verilen sanıklar hakkında sadece TCK'nın 58/9 maddesi uyarınca tekerrür hükümleri uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
    Kanuna aykırı olup, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenle BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmeden CMK'nın 303/1-c maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün
    bulunduğundan, hükümlerin tekerrür uygulamasına dair kısımlarından “maddesi yollamasıyla 58/6” ibaresinin çıkarılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
    2)Sanık ...’un, katılan ...’ya karşı nitelikli kasten yaralama, sanık ... hakkında 31 kişiye karşı nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs ve sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ün katılan ...’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden, sanıklar ve müdafilerinin temyiz taleplerinin incelenmesinde;
    Oluş, iddia, mahkeme kabulü ve tüm dosya kapsamına göre;
    a)Mahkeme kabulü incelendiğinde sanıkların sübutu kabul edilen eylemlerinin katılan beyanları, görüntü tespit tutanakları ve bu görüntüler üzerinden aldırılan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, bu kapsamda sanık ... hakkındaki oluşan her türlü kuşkuyu giderebilmek amacıyla öncelikle düzenlenmiş görüntü tespit tutanağı ve bilirkişi raporu ile yetinilmeyip; olaylar sırasında çekilmiş tüm fotoğraf ve video görüntülerinin ilgili yerlerden getirtilerek, sanık ...’dan temin edilecek mukayeseye elverişli fotoğraflarla birlikte Adli Tıp, TÜBİTAK veya TRT gibi uzman kuruluşlara gönderilmesi, söz konusu görüntü ve fotoğraflar üzerinde gerekli analizler yaptırılarak, görüntülerde sanığın kimliğinin tespiti ile gerçekleştirdiği eylemlerin (havaya yada hedef gözeterek ateş etme, vatandaşı engellemeye yönelik tüm davranışları gibi) kuşkuya yer vermeyecek şekilde tek tek belirlendikten sonra sanığın suç kastıyla hareket edip etmediği de karar yerinde tartışıldıktan sonra hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma neticesinde yazılı şekilde hüküm kurulması,
    b)Katılan ...’nın 15.07.2016 gecesi darbe girişimine engel olmak üzere Fatih Sultan ... Köprüsüne gittiği, burada bulunan kalabalık ile birlikte askerlerin üzerine yürüdüğü, köprünün kontrol altına alınmasında görevli sanık yarbay ...’un elindeki silah ile kalabalığa ateş ettiğini gören katılanın, sanığın silahını almaya çalıştığı, sanığın yere doğru açtığı ateş neticesinde katılanın yaralandığı, katılanda kemik kırığının meydana geldiği ve saptanan kemik kırığının hayat fonksiyonlarını AĞIR (4) derecede etkileyecek nitelikte olduğu nazara alındığında sanığın eyleminin nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin suç vasfında hataya düşülerek nitelikli kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,
    c)Katılan ...’in yaralanmasına ilişkin olarak iddianame anlatımı ve dosya kapsamından; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında katılan ...’e karşı nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçunu işlediklerine yönelik usulüne uygun açılmış bir kamu davası bulunmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Kanuna aykırı, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ile ... dışındaki sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair hususlar incelenmeksizin hükümlerin bu nedenle BOZULMASINA, CMK'nın 307/5 maddesi gereğince sonuç ceza yönünden sanık ...’un kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, sanıkların tutuklulukta geçirdiği süre, bozma nedenleri, atılı suç için kanun maddelerinde öngörülen ceza miktarı ve mevcut delil durumu gözetilerek tahliye taleplerinin reddi ile tutukluluk hallerinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca dosyanın İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara