Esas No: 2011/7569
Karar No: 2011/12687
Karar Tarihi: 14.12.2011
Tapu İptali Ve Tesil - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7569 Esas 2011/12687 Karar Sayılı İlamı
1. Hukuk Dairesi 2011/7569 E., 2011/12687 K.
1. Hukuk Dairesi 2011/7569 E., 2011/12687 K.
- TAPU İPTALİ VE TESİL
- 3194 S. İMAR KANUNU [ Madde 18 ]
"İçtihat Metni"
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, dava konusu 1574 parsel sayılı taşınmazın miktar fazlası olarak hükmen Hazine adına tesciline karar verilen bölümün imar uygulaması sonucu birçok imar parseline ayrıldığını, bu şekilde oluşan 229 ada 2 nolu imar parselinin davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Şükran Dağlı İlgün"ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
KARAR
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir
.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, öncesinde 1574 parsel olarak davalının miras bırakanları ve müşterekleri adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın, Hazinenin açtığı tapu iptali ve tescil davası sonunda E... 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.01.1974 tarih 1972/231 Esas ve 1974/32 Karar sayılı ilamı ile 22.11.1973 tarihli krokiye göre 4700 m2 lik bölümünün tapu miktar fazlası olarak Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın derecattan geçerek 26.01.1976 tarihinde kesinleştiği, ancak, tescil kararı tapuda infaz edilmeden, 1574 parselin imar uygulaması sonucu davaya konu 229 ada 2 parselle birlikte birçok imar parselinin oluştuğu, imar uygulaması sırasında anılan iptal tescil ilamının gözetilmediği, imar parsellerinin 31.01.1997 tarihinde 1574 parselde kayıt maliki olarak görünen kişiler adına tescil edildikleri anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanununun 705/1. ve 1022. maddeleri hükümlerine göre taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tapu siciline tescil koşuluna bağlıdır. Diğer taraftan, taşınmazların tescilden önce mülkiyetlerinin geçmesine olanak sağlayan haller Türk Medeni Kanununun 705/2. maddesinde açıkça sayılmış olup, eldeki davada mülkiyetin tescilden önce geçmesini öngören kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, tapu iptal ve tescil kararının kesinleştiği 26.01.1976 tarihi itibarıyla ilamda belirtilen miktarda tapu kütüğünde isimleri yazılı şahısların mülkiyet hakları son bulur, mülkiyet hakkı yeni malike geçer. Hazinenin ilamı infaz ettirmemiş olmasının Türk Medeni Kanununun 705/2 maddesi hükmüne göre kesinleşmiş mahkeme kararı ile kazandığı mülkiyet hakkını etkilemeyeceği şüphesizdir.
Öte yandan, davacı Hazine yapılan imara karşı çıkmamakta, başka bir anlatımla yapılan imarın hukuka aykırılığı ve bu nedenle imar işleminin iptali istenmemektedir. Bu nedenle, ön koşul olarak Hazine tarafından imarın iptali için idare mahkemesinde iptal davası açılmasına gerek olmadığı gibi, hazinenin hakkına ulaşabilmesi için buna zorlanması da doğru değildir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesi uyarınca tapu iptali tescil davalarına bakmaya idare mahkemeleri görevli olmadığı gibi, adli yargının görevli olduğu tartışmasızdır.
Davacı; mahkeme kararıyla oluşan mülkiyet hakkı gözetilmeden, davalı adına yapılan tescilin yolsuz olduğunu ileri sürmek suretiyle, imarla davalı adına oluşan çekişme konusu 229 ada 2 parsel sayılı taşınmaz tapusunun iptali ile imar öncesi 1574 parseldeki 4700/13700 hisseden payına düşen kısmın Hazine adına kayıt ve tescilini istemektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; mülkiyet hakkının tescille doğabilmesi için geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerekir.
Çekişme konusu taşınmazın, 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesi uygulaması sonucu 1574 parsel sayılı taşınmazdan oluştuğu ve 1574 parselin tamamının imar uygulamasına tabi tutulduğu tartışmasızdır.
3194 sayılı Yasanın 18. maddesi hükmüne göre, yapılan imar uygulamalarında ‘
‘Hamur Kuralı’ denilen düzenlemeyle kadastral parseller birleştirilerek önce bir bütün haline getirilmekte, sonra bir kısmı ortak yerlere ayrılmakta, arta kalan yerlerde hak sahiplerine dağıtılmaktadır. Bu uygulama sonucu kadastral parselde malik olan kişilere daha az yer verildiği gibi, kadastral parseldeki yeri ile hiç ilgisi olmayan bir imar parseli verilebilmekte veya bir başka imar parselinde paydaş hale getirilmektedir.
Somut olayda çözüme kavuşturulması gereken husus; Eyüp 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.01.1976 tarih, 1972/231 esas ve 1974/ 32 karar sayılı ilamında hükme esas alınan 22.11.1973 tarihli tescil krokisi kapsamı ile hazinenin bağlı tutulup tutulmayacağıdır.
Öncelikte belirtilmelidir ki, Hazineye mülkiyet hakkı sağlayan anılan mahkeme kararı infaz edilmediğinden, Hazine adına tapuda sicil kaydı oluşmadığı gibi, Hazineyi kapsamı ile bağlayacak bir çapta oluşmamıştır. İmar uygulaması sırasında 1574 parseldeki Hazinenin mülkiyet hakkı tapuya yansımadığına ve çap oluşmadığına göre, Hazinenin 1574 parsel üzerinde iptal tescil krokisi ile ayrılan kısmın tüm taşınmaza oranı kadar ( 4700/13700) hakkının bulunduğunun kabulü gerekir. Bu hak 3194 sayılı İmar Kanunun 18. maddesi uygulaması ile 1574 parselden ayrılan imarla oluşan tüm imar parselleri üzerine de bu oranda yansıyan bir haktır. O halde, 1574 parselden imar sebebi ile oluşan tüm taşınmazlar için kroki kapsamında kalıp kalmadığına bakılmaksızın Hazine tarafından tapu iptal-tescil davası açılabileceğinin kabulü gerekir. Aksi düşüncenin kabulü halinde, imar öncesi aynı statüde olan paydaşlardan imar uygulaması ile taşınmazı Hazine krokisi kapsamında kalanlar için davanın kabulüne, dışında kalanlar için davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucunu doğuracağından, bu durum hakkaniyete uygun olmayacağı gibi, Anayasanın eşitlik ve genellik ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Bundan ayrı, eldeki davadaki uyuşmazlık sonuçlandırılmak istenirken, bu kez, paydaşlar arasında bir çok davanın açılmasına da sebebiyet verileceğinden usul ekonomisine de uygun olmayacaktır.
Hal böyle olunca; 1574 parselden imarla oluşan çekişmeli 229 ada 2 parsel sayılı taşınmaz üzerinde, Hazinenin kesinleşmiş ilama dayanan mülkiyet hakkı bulunduğu anlaşıldığına göre, Hazine davasının (4700/13700) pay göz önüne alınarak kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden dolayı
(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.12.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı Hazinenin, paylı mülkiyet üzere olan 1574 parsel sayılı taşınmaza uygulanan kayıt miktar fazlasına ilişkin açmış olduğu tapu iptal ve tescil isteğinin, Eyüp 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.1.1974 tarih, 1972/231 Esas, 1974/32 sayılı kabulle sonuçlanıp, dereceattan geçerek kesinleşen kararıyla, bilirkişi raporuna ekli krokide sarı ile gösterilen 4700 m²
²"lik kısmın tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiğini ve kararın sicile yansıtılmaması sebebiyle sonradan 1574 parselde gerçekleştirilen imar uygulaması ile değişik parsellerin oluşturulduğunu, sicil kaydının da 1574 parselin paydaşlarından olan davalı adına tesis edildiğini ileri sürerek, iptal ve tescil isteğiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Gerçekten de, davacının iddiası dosya kapsamı, özellikle keşfen elde edilen bilirkişi rapor ve krokisiyle sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, miktar fazlası olarak Hazine adına tesciline karar verilen ve krokide sarı ile gösterilen bölümün, kararın dereceattan geçerek kesinleşmesiyle mülkiyetinin tescilden önce Hazineye geçtiği T.M.K."nun 705.maddesi hükmü gereğidir. O halde, Hazinenin mülkiyet hakkına dayanarak hak arayacağı yer krokisinde sarı ile gösterilen tescil hükmünün kapsadığı yere ve bu yerde imarla eski kayıt maliki adına oluşturulan imar parsellerine ilişkin olması gerektiği tartışmasızdır. Keşfen elde edilen bilirkişi raporuna göre de, dava açılması gerekli parsellerin 231 ve 232 adadaki imar parselleri ve onların malikleri olacağı açıktır.
Oysa, Hazinece hakkında dava açılan parselin, tescil hükmü kapsamı dışındaki parsel ve onun malikine karşı açıldığı görülmektedir.
Öte yandan, 231 ve 232 sayılı adalardaki imar parsellerinin malikleri arasında eldeki davanın davalısı bulunmamaktadır. O halde, dava dilekçesinde parsel numarasında maddi hata yapıldığını söyleme olanağı da yoktur.
Öyleyse, yukarıda değinilen açıklamalar karşısında yerel mahkemenin davanın reddi kararının onanması görüşüyle, sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edemiyorum.
M.Yüksel Aydın
Başkan