Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalı ile 1/2"şer paydaş oldukları 507 parsel sayılı taşınmazda taraflar arasında belirlenen sınıra göre fiili kullanım mevcut iken, davalının sınırı aşmak suretiyle kendisine ait kısma müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, taraflar arasında belirlenen sınıra göre davacının kullanımındaki kısma müdahale etmediğini belirtip, yapılacak ölçüm neticesi çıkacak sonuca göre payları oranında orta sınırın belirlenmesini istemiştir.
Mahkemece, davalının davacıya ait 197 m² miktarındaki kısma tecavüzünün olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 507 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olup, tarafların kayden 1/2"şer paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; tarafların çekişmeli taşınmazda eşit oranda malik oldukları ve kullanımları bakımından belirledikleri sınır nedeniyle aralarında ihtilaf çıkınca fen memuru aracılığıyla ölçüm yapılarak tespit edilen ortak sınıra göre fiili kullanım biçimi oluşturdukları gerek taraf beyanları gerekse yerel bilirkişi ve tanık ifadeleriyle sabittir.
Ne varki, mahkemece yapılan uygulama sonucu düzenlenen ve hükme esas alınan fen bilirkişi raporunda belirtilen sınırın, yukarıda açıklandığı gibi, taraflar arasında fiili kullanma biçimini oluşturan ve ölçüm yaptırılarak saptanan sınır olup olmadığı anlaşılamamaktadır.
Hal böyle olunca; taraflar arasında önceden belirlenen fiili kullanma biçimine esas sınırın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanıp, rapor ve krokiye yansıtılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken değinilen husus üzerinde durulmaksızın yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.