Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kök miras bırakanı adına kayıtlı 3165, 3166 ve 3167 parsel sayılı taşınmazlara davalının bir kısım mirasçılardan satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığından bahisle müdahale ettiğini, taşınmazlarda rızai taksim ve ifraz yapılmadığı gibi fiili kullanım biçiminin de oluşmadığını ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişme konusu taşınmazlarda mirasçıların paylarına düşen yerleri ayırdıklarını, kendisinin mirasçılardan K. ve Y."in paylarını satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını ve anılan mirasçılara isabet eden kısımları da teslim aldığını, yargılama sırasında da kayden satın alarak paydaş hale geldiğini, davacının payına isabet eden kısmı tasarruf etmediğini belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının yargılama sırasında satış vaadine konu 4/8 paya kayden malik olduğu, taşınmazların paydaşlar arasında kullanım şekli hakkında anlaşma yapılarak taksim edildiği, davalının hukuka aykırı müdahalesinin söz konusu olamayacağı, esasen davalının satış vaadi ile satın aldığı dönem içindeki kullanımının da iyi niyetli olup, ecrimisil istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.07.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat .... ile temyiz edilen vekili Avukat .... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3165, 3166 ve 3167 parsel sayılı taşınmazların kayden davacıların miras bırakanı Z.’ye ait ve davalı lehine 23.01.2004 tarihinde satış vaadi şerhi mevcut iken, yargılama sırasında 1/8 payın 05.04.2006 tarihinde hükmen davacı adına, 4/8 payın 10.04.2006 tarihinde satış suretiyle davalı adına tescil edildiği; Akhisar 3. Noterliği’nce düzenlenen 28.08.2003 tarih ve 5272 sayılı satış vaadi sözleşmesi gereğince Z. mirasçılarından dava dışı K. ve Y.’in anılan taşınmazlardaki miras paylarını davalıya satmayı vaat ettikleri, adı geçen mirasçıların bilahare malik oldukları payları 10.04.2006 tarihinde kayden davalıya sattıkları ve bu nedenle davacı tarafından davalı aleyhine 11.04.2006 tarihinde açılan şuf’a davasının yargılaması sonucunda Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.04.2010 tarih ve 2007/4 esas, 2010/248 karar sayılı “…davanın kabulü ile; 3165, 3166 ve 3167 parsel sayılı taşınmazlardaki davalının tapu kaydındaki hisselerinin iptali ile iptal edilen bu hisselerin davacı adına tesciline,…depo edilen bedelin karar kesinleştiğinde davalıya ödenmesine…” dair verilen kararın derecattan geçerek 20.06.2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; mahkemece yapılan uygulama sonucu davalının dava konusu 3165 parsel sayılı taşınmazda kullanımının bulunmadığı, başka deyişle davalının anılan parsele müdahale etmediği saptandığına göre; 3165 sayılı parsel bakımından keza, 3166 sayılı parselin mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen rapor ve krokiye göre güneyinde üçgen biçiminde gösterilen yeşil çerçeve içindeki bölümün davalı tarafından kullanıldığı anlaşılmakta ise de, A harfiyle gösterilen bölümünün boş olduğu izlenmektedir. Bu durumda , yargılama sırasında davalının kayden paydaş durumuna gelmesi nedeniyle paylı mülkiyet hükümleri gözetildiğinde davacının taşınmazda kullanabileceği bir yer bulunduğu açık olduğundan davanın reddine karar verilmiş olması bu gerekçeyle doğrudur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Ancak, ayni paylı mülkiyet hükümleri gereğince davalının 3167 parsel sayılı taşınmazın tamamını ekip biçmek suretiyle tasarruf ettiği keşfen tespit edildiğine göre, anılan parsel bakımından müdahalesinin haklı ve geçerli bir nedene dayanmadığı gözetilerek davalının paya vaki elatmanın önlenmesi davasının kabulüne ve pay oranında ecrimisile hükmedilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
O halde, davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 01.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.