Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılara ait 166 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, taşınmazın kıyıda kalan kısmının tapusunun iptaline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında tapu maliki olmayan ancak davalı gösterilen şahıslar yönünden davalarından feragat ettiğini bildirmiştir.
Bir kısım davalılar, dava açılmadan önce taşınmazdaki paylarını devrettikleri için çekişme konusu yerle ilgilerinin kalmadığını belirterek, husumetten, bir kısım davalılar ise esastan davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın reddine dair verilen karar Dairece; “... 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrası gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı, hal böyle olunca, yerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile keşif yapılarak 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi ve taşınmazın kıyıda kalıp kalmadığının saptanması ve oluşacak duruma göre yargılama giderlerinin ve avukatla temsil edilme varsa avukatlık ücretinin hüküm altına alınması gerektiği ” hususlarına değinilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Gamze Ünal"ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem yapılarak 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa hükmü gereğince hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiş olması, karar tarihi itibariyle doğru ise de, 5841 Sayılı Yasanın, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Esas sayılı kararı ile iptal edildiği ve iptal hükmünün 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır.
Öyle ise; kesin hüküm halini almamış ve usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesinin anılan kararı karşısında mahkemece 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda inceleme yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 1.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.