Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9964 Esas 2011/11844 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9964
Karar No: 2011/11844
Karar Tarihi: 28.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9964 Esas 2011/11844 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/9964 E.  ,  2011/11844 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BANDIRMA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 30/12/2010
    NUMARASI : 2008/35-2010/452

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, ortak mirasbırakan H. K.’ın kayden malik olduğu 7 parça taşınmazını diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak vasiyetname ile ikinci eşi G.’den olma çocuklarına vasiyet ettiğini, daha sonra da 48 ada, 191 parselde bulunan A Blok 2 ve 6 nolu bağımsız bölümleri davalı M. O.’a satış suretiyle, B Blok 5 ve 6 nolu bağımsız bölümü bağış yoluyla İ. O.’a, 9 nolu bağımsız bölümü eşi G.’e satış yoluyla temlik ettiğini, gerçekte bedelsiz kazandırmalar olup saklı paylarının ihlal edildiğini ileri sürerek, öncelikle miras payları oranında iptal ve tescil olmadığı takdirde saklı paya isabet eden bedelin seçimlik hakkın kullanıldığı tarihten itibaren tahakkuk edecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişler, aşamalarda ise 267 ada, 5 parseldeki 6 ve 7 nolu bağımsız bölümler hakkındaki davalarından vazgeçmişlerdir
    Davalılar, temliklerin muvazaalı olmadığını, murisin Bandırma 2. Noterliğinde düzenlediği 20/01/2006 tarih, 616 sayılı vasiyetname ile tüm malvarlığını, miras hak ve alacaklarını ikinci eşinden olma çocuklarına vasiyet ettiğini ve tüm mirasçıların bu iradesine uymasını istediğini belirterek davanın reddini savunmuşlar, karşı davalarında ise murislerinin kayden malik olduğu 48 ada, 191 parselde yer alan 5 nolu bağımsız bölümü tapuda satış göstermek suretiyle ilk eşinden olma oğlu M. H.K.’a temlik ettiğini ancak taşınmazın 20/01/2006 tarihli vasiyetname ile kendilerine vasiyet edildiğini belirterek vasiyetname nedeniyle tapu kaydının iptal ve tescili olmadığı taktirde yasal faizi ile birlikte bedelin tazminini istemişler, aşamalarda 21/01/2010 tarihli dilekçe ile asıl taleplerinin taşınmazın bedeli olan 67.822,00.-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline yönelik olduğunu bildirmişlerdir.
    Mahkemece; asıl dava bakımından tenkis, karşı dava bakımından ise bedelin tahsiline karar verilmiştir.
    Karar, davacı- karşı davalı M. H. K. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
    Asıl dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis, karşı dava ise 20.01.2006 tarihli vasiyetnameye dayalı olarak miras payları oranında iptal tescil olmadığı takdirde bedelin tazmini isteği ile açılmış, yargılama aşamasında da dava “taşınmaz bedeline” hasredilmiştir.
    Mahkemece; asıl davada bakımından tenkis, karşı davada bakımından ise bedelin tazminine karar verilmiş, hüküm sadece davacı-karşı davalı M. H. K. tarafından temyiz edilmiştir.
    Dosya içeriğinden toplanan kayıt ve belgelerden;
    1- Murisin ikinci eşi G.’e; 16.09.1994 tarihli resmi akitle 48 ada, 191 parselde yer alan B Blok-9 nolu bağımsız bölüm ile 267 ada, 5 parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölümü satış yoluyla temlik ettiği; ikinci eşinin 13.01.2006 tarihinde ölümü üzerine Bandırma İkinci Noterliğinde düzenlenen 20.01.2006 tarih, 616 yevmiyeli akidle tüm taşınmazlarını, menkul mallarını, eşi G.’den intikal eden taşınmazlarını M. ve İ.’e vasiyet ettiği; devamında da yukarıda anılan 48 ada, 191 parselde yer alan B Blok-9 nolu bağımsız bölüm ve 267 ada, 5 parselde yer alan 2 nolu bağımsız bölümümden miras yoluyla intikal eden 2/8’şer payını 14.06.2006 tarihli akitle bağış yoluyla İ.O.K.’a, 2085 parsel sayılı taşınmazdaki 2/8 payını da 06.07.2006 tarihli akitle bağış yoluyla M. O. K.’a temlik ettiği;
    2-İkinci eşinden olma kızı M.’a 16.09.1994 tarihli resmi akitle 48 ada, 191 parselde yer alan A Blok 6 nolu bağımsız bölümü satış yoluyla, 14.06.2006 tarihli resmi akitle A Blok 2 nolu bağımsız bölümü bağış yoluyla aktardığı;
    3-İkinci eşinden olma oğlu İ.’e 16.09.1994 tarihinde 48 ada, 191 parselde yer alan B Blok 5 nolu bağımsız bölümü satış yoluyla, 14.06.2006 tarihli resmi akitle B Blok 6 nolu bağımsız bölümü bağış biçiminde devrettiği,
    4-Öteyandan ilk eşinden olma M.’e de 16.09.1994 tarihinde A Blok 5 nolu bağımsız bölümü satış göstererek devrettiği anlaşılmaktadır.
    Öte yandan; 1925 doğumlu muris H. K.’ın 24.11.2007 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak ilk eşinden olma çocukları M. H. . ve kendisinden önce ölen kızı Z.’den olma torunları ile davalılar ikinci eşi G.’den olma çocukları olan M. ve İ.’i bıraktığı kayden sabittir.
    Mirasbırakanın ilk eşinden olma mirasçıları olan davacılar, 48 ada, 191 parselde A Blok 2 ve 6 nolu, B Blokta 5,6 nolu bağımsız bölümler ve B Blok 9 nolu bağımsız bölüm, 267 ada, 5 parselde, 2 nolu bağımsız bölüm ve 2085 parseldeki miras yoluyla intikal eden 2/8 pay bakımından temliklerin murisin ikinci eşinden olma çocukları İ. ve M. lehine mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, tapu iptal ve tescilin mümkün olmaması halinde tenkis, karşı davada da murisin ilk eşinden olma oğlu M.’e 16.09.1994 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği 5 nolu bağımsız bölüm bakımından Bandırma İkinci Noterliğinde 20.01.2006 tarih, 616 yevmiyeli akidle vasiyet edildiği ileri sürülerek taşınmazın tamamı için iptal tescil davası açıldığı, aşamalarda da davanın bedele dönüştürüldüğü görülmektedir.
    Karşı dava bakımından her ne kadar vasiyetnameye dayanılmış ise de 20.01.2006 tarihli vasiyetname ile 16.09.1994 tarihli resmi akidle gerçekleştirilen satışa ilişkin temliki tasarrufun hükümsüz hale getirilemeyeceği kuşkusuzdur. Öte yandan dava dilekçesinin içeriğinden davada vasiyetnamenin yanısıra muris muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı da açıktır.
    Gerçekten de tüm bu işlemler ve oluş tarihleri nazara alındığında muris H. K.’ın tüm mal varlığını ikinci eşine ve ikinci eşinden olma çocuklarına aktarma kararlılığında olduğu; ikinci eş G.’e yapılan ilk temlikler ile ikinci eşten olma çocuklara yapılan tüm temlikler, yanısıra ilk evliliğinden olma oğlu M. K. lehine satış yoluyla yaptığı temliklerde diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacı güdüldüğünü göstermektedir. Bu durumda satış akdiyle temlik edilen tüm taşınmazlar bakımından muris muvazaası iddiasının gerçekleştiği, saklı payın zedelendiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır. Esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir.
    Hemen belirtilmelidir ki; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal tescil davası, miras bırakanın adına kayıtlı taşınmazı mirastan mal kaçırma amacıyla temlik etmesi durumunda hakkı zedelenen her mirasçı tarafından pay oranında ya da tüm mirasçılar adına tescil edilmesi isteği ile açılacak davalardan; tenkis davası ise, geçerli işlemlere yönelik açılabilen davalardandır. 22.05.1987 tarih, 4/5 sayılı İ.B.K ‘da vurgulandığı üzere muvazaa nedeniyle iptal ve tescil davası tek başına açılabileceği gibi kademeli olarak tenkis isteğinde de bulunulabilir. Kademeli dava açılması halinde mahkemece işlemin muvazaalı olmadığının saptanması durumunda koşulları mevcutsa tenkis isteğinin değerlendirilmesi zorunlu olur.
    Somut olayda da; dava konusu bir kısım bağımsız bölümler bağış biçiminde temlik edilmiştir. Bu tür bir temlikte irade ile yapılan işlem arasında uyumsuzluk bulunmadığına göre muris muvazaasından söz edebilme olanağı yoktur. Ne var ki; bağış biçimindeki geçerli işlemlerin koşulların varlığı halinde tenkisi mümkündür.
    Belirlenen bu olgular gözetildiğinde; davalılar İ.ve M.’a satış yoluyla yapılan temlikler bakımından 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca öncelikli istek tapu iptal ve tescile karar verilmesi gerektiği tartışmasızdır. Diğer taraftan bağış biçimde temlik edilen paylar bakımından da anılan içtihadı birleştirme kararının uygulanamayacağı, bu şekildeki temliklerin koşullarının varlığı halinde tenkis hükümlerine tabi olacağı açıktır.
    Ne varki; mahkemece yapılan tenkis incelemesinin usul ve yasaya uygun olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
    Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tespit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından sözedilemez.
    Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
    Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
    Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür"atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
    Öte yandan; karşı davada her ne kadar tapu iptal tescil olmadığı takdirde bedelin tazmini istenmiş ise de aşamalarda dava bedele hasredilmiş, mahkemece dava konusu bağımsız bölümün dava tarihindeki değeri saptanarak taşınmazın bedelinden davacıların miras payları üzerinden hüküm kurulması gerektiği gözardı edilerek taşınmazın tamamı üzerinden kabul kararı verilmesi de isabetli değildir.
    Hal böyle olunca; asıl dava bakımından davalılar İ. ve M.’a doğrudan satış suretiyle temlik edilen taşınmazlar ile murise eşi G.’den intikal eden ve bağış yoluyla davalılara temliki sağlanan paylar bakımından davacı M.H. K.’ın miras payı oranında iptal ve tesciline karar verilmesi; bağış yoluyla intikal eden taşınmazlar bakımından ise yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde tenkis incelemesi yapılması, hükme esas alınabilecek denetime elverişli uzman bilirkişilerden rapor alınması, karşı dava bakımından ise taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden miras payına karşılık gelen değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken takdirde yanılgıya düşerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacı –karşı davalı M.H. K.’ın bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara