Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9979 Esas 2011/11754 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9979
Karar No: 2011/11754
Karar Tarihi: 24.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9979 Esas 2011/11754 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/9979 E.  ,  2011/11754 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : VAKFIKEBİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 15/07/2010
    NUMARASI : 2010/130-2010/137

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı Hazine, davalılar  adına kayıtlı 12 parsel taşınmazın kıyı kenar çizgisinin sınırları içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapunun iptalini ve terkinini istemiştir.
    Davalılardan bir kısmı, çekişmeli taşınmazın tapusunun iptal edilmesi halinde bedelinin yasal faiziyle birlikte davacının Hazineden alınarak kendilerine verilmesi isteğinde bulunmuşlardır.
    Mahkemece, davanın reddine karar  verilmiştir.
    Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi  raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. 
    Davacı Hazine, tapuda  davalılar  adına  kayıtlı  12  parsel  sayılı  taşınmazın  kıyı  kenar  çizgisi  içinde  kaldığını, kıyıların  devletin  hüküm  ve  tasarrufu  altındaki  yerlerden  olup,  özel  mülkiyete  konu  teşkil   edemeyeceğini  ileri  sürüp, tapunun  iptali  ile  sicilden  terkini  isteğinde  bulunmuştur.
    Davalılar,davanın reddini  savunmuşlar, bilahare  davalılardan  bir  kısmı  3.2.2009  tarihli  dilekçe  ile  tazminat   istemişler  ve  15.60.-TL.  ıslah  harcı  adı  altında  harç  yatırmışlardır.
    Mahkemece, 3402  sayılı Yasanın  12/3. maddesindeki  sürenin  geçtiği  gerekçesiyle  davanın  reddine  ilişkin  olarak  verilen  karar  Dairece, kadastro   tespitinin  kesinleştiği  tarihten  itibaren  dava  tarihine  kadar  10  yıllık  hak  düşürücü  süre   geçtiğinden  3402  sayılı Yasanın 12/3. maddesinde 5841 sayılı  Yasa  ile  yapılan  değişiklik  gözetilmek  suretiyle   davanın  reddine  karar  verilmesinin doğru  olduğu  ancak, uzman  bilirkişiler  aracılığı  ile  yerinde   keşif  yapılarak  taşınmazın   kıyı  kenar  çizgisi  içinde  kalıp  kalmadığı, davacı  Hazinenin   dava  tarihinde  davasında  haklı  olup  olmadığı  saptanarak  yargılama  giderlerinin hüküm  altına alınması  gerektiği  gerekçesiyle  bozulmuş, mahkemece  taşınmazın  tescil  ilamı   ile   oluştuğu, davacı  Hazinenin  baştan  beri   davasında  haksız  olduğu  3402  sayılı  Yasanın  12/3  maddesinde   değişiklik  yapılmasaydı  dahi  davanın  redde  mahkum  olduğu  gerekçesiyle   eski  kararda direnilmiş, HGK eldeki  davanın  10.08.2006   tarihinde  açıldığı, yargılama  sırasında  5841  sayılı  Yasanın  yürürlüğe  girdiği, ancak  anılan  yasının  Anayasa  Mahkemesince  iptal   edildiği, iptal  sonucu  oluşan  durumun  eldeki  davaya  da  uygulanması, bu  incelemenin  özel  dairesince yapılması  gerektiği  gerekçesiyle  dosya  Daireye  gönderilmiştir.
    Toplanan deliller  ve  tüm  dosya   içeriği  ile   tapusunun  iptali    istenilen   12  nolu  parselin  ifraz  parseli  olduğu,ifrazın  geldiği  kadastral  parsellerin  tapu  kayıtları  esas   alınarak  kadastro tespitlerinin  yapıldığı  ve  tespitlerin  1988 yılında  kesinleştiği, tespite  esas  alınan  tapu  kayıtlarının  miktarı 919 m²  iken 22.5.1975  gün  146/ 239  sayılı  ilam  ile  yüzölçümünün 16620 m²  olarak  düzeltildiği, sözü  edilen  ilamda  Hazinenin  taraf  olmadığı  saptanmış  durumdadır.
    Gerçekten  de;  işin  esası  bakımından  5841 sayılı  Yasanın  yürürlüğü  döneminde   davanın  hak  düşürücü  süre   nedeniyle  reddedilmiş olması  doğrudur. Ancak anılan  yasa  Anayasa  Mahkemesinin  12.5.2011  tarih  2009/31-2011/77 sayılı  kararı  ile  iptal  edilmiş, ve  23.7.2011  tarihinde  de  resmi gazetede  yayımlanarak  iptal  hükmü  yürürlüğe  girmiştir.
    Öyle  ise, kesin  hüküm  halini   almamış ve  kazınılmış   hakkın  istisnasını  teşkil  eden  bu  durum  karşısında  5841  sayılı  Yasa  hükümleri  uyarınca  davanın  reddine  ilişkin  olarak   kurulan  hükmün  verildiği  tarih  itibariyle  doğru  olduğu  düşünülse ve  ayrıca  Anayasının  153.  maddesine  göre  iptal  kararı  geriye  yürümezse  de  10.3.1969  gün ve 1/3  sayılı  İçtihadı  Birleştirme  Kararının  gerekçe bölümünde  belirtildiği  üzere  iptal, kesin  şekilde  çözüme  bağlanmış  uyuşmazlıkları  etkilemez ve  henüz  anlaşmazlık  hali  devam  ediyorsa   iptalin  kapsamına  girer. Öyleyse, davanın  hak  düşürücü  süreden  reddine  ilişkin  kurulan  kararın Anayasa  Mahkemesinin  anılan  iptal  kararından  sonra  doğru  olduğu  söylenemez. Zira, kamu  düzeninin  söz  konusu  olduğu  bütün  haller  istisnanın  kapsamına  girer.
    Öte  yandan, her  ne kadar  mahkemece  çekişmeli  parselin  miktar  artırımına  ilişkin  krokinin kapsamında  kaldığı, kabul  edilerek  davacının  davasın da  baştan  beri haksız  olduğu karara gerekçe yapılmış ise de, miktar  artırma  davasında Hazine taraf  olmadığından  onun  yönünden  ilamın  ve  eki  krokinin bağlayıcı  olduğunu  söyleyebilme olanağı yoktur.
    Bir başka hususta, karşı davanın ne şekilde açılacağı 1086 sayılı HUMY’nun 203-208., 6100 sayılı HMK.’nun 132 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, cevap süresi geçirildikten sonra 3.2.2009 tarihinde verilen ve sadece ıslah harcı alınan dilekçe ile tazminat isteminin, karşı dava olarak kabulü de mümkün değildir. Tapusu iptal edilen kayıt malikleri tarafından ayrı bir tazminat davası açılabilmesi de kuşkusuzdur.
    Hal böyle olunca, işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İ.B.K. göre değerlendirilmesi, davanın kısmen ya da tamamının kabulü halinde 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilerek taraf  iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından hüküm bozulmalıdır.
    Hazinenin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,  24.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

     

    Hemen Ara