Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10727 Esas 2011/11750 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/10727
Karar No: 2011/11750
Karar Tarihi: 24.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10727 Esas 2011/11750 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/10727 E.  ,  2011/11750 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : NUSAYBİN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 27/10/2009
    NUMARASI : 1999/133-2009/297

    Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;   
    Davacı, 133 parsel sayılı taşınmazın Suriye uyruklu A. G.’den hazineye intikal ettiğini, davalıların anılan taşınmazı yapılanmak suretiyle işgal ettiklerini ileri sürüp, elatmanın önlenmesine ve yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir.
    Bir kısım davalılar, davanın zamanaşımına uğradığını, haricen satın aldıkları taşınmaza evlerini yaptıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlar,diğer davalılar, yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir.
    Mahkemece, davalılar E. A. ve A.L. K.’nın dava tarihinde ölü oldukları, dahili davalılar hakkında usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı, davalı İ.’in dava konusu yer hakkında lehine tescil kararı verildiği, çekişme konusu taşınmaz ile zeminde kısmen çakışan 58 parsel sayılı taşınmazın fiilen şehir merkezinde olup harman yeri olarak kullanılmadığı, dayanağı eski tarihli tapu kayıtları olan 133 parselin tapu kaydına itibar edilmesi gerektiği, diğer davalıların dava konusu taşınmazı yapılanmak suretiyle işgal ettikleri gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Karar, davacı ve bir kısım davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
     Asıl ve birleşen dava, yasa gereği hazineye intikal eden taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 133 parsel sayılı taşınmazın tapulama suretiyle 11.10.1965 tarihinde A. G. adına tescil edildiği,  taşınmazın beyanlar hanesinde; “Mal Müdürlüğünün 08.12.1980 tarih, 490/300’ e göre 1062 sayılı yasa gereğince el konulmuştur” şerhinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
    Davacı Hazine, dava konusu 133 parselin yasa gereği hazineye intikal ettiğini, davalıların taşınmazı yapılanmak suretiyle kullanımlarının haksız olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    Gerçekten de, asıl davada davalılar M. S.D., N.D., H. D., E. D. ve K.D.’in fen bilirkişilerin raporunda A, B, D, E ve F harfleri ile gösterilen binalar yönünden; yine birleşen davada, davalılar H.D.,  S.K., A. A. Y., H. A.,  S. K.,  A A  L.D  ve  A.
    O.’ın da fen bilirkişi raporunda J, K, L, M, O, R, T, ve Y ile gösterilen binalar bakımından çekişme konusu taşınmaza haklı ve geçerli bir neden olmaksızın yapılanmak suretiyle müdahale ettikleri belirlenmek ve benimsenmek suretiyle asıl ve birleşen davanın adı geçen davalılar yönünden kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bir kısım davalıların öteki temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine,
    Tarafların diğer temyiz itirazlarına gelince; 
    Asıl davada, davalı B.Y.07.07.1992’de ve birleşen davada davalı O.A.’in 30.06.1989’da dava tarihinden önce ölü olduğu halde, ölü kişiler hakkında yargılama yapılarak, (C) ve (V) binaları yönünden de davanın kabulüne karar verildiği; ayrıca, birleşen davanın dava tarihinden önce davalılarından E.A.’ın 10.12.1989’da, davalı A.L.K.’nın 15.11.1999’da ölmüş oldukları, anılan davalıların mirasçılarının davaya dahil edilerek mirasçılar Ş. A.ve N. A. ile V. K.ve M.K. hakkında da (U), (S), ve (N) binaları yönünden gerekçede davanın reddi gerektiği açıklanmasına rağmen hüküm yerinde davanın kabulüne karar verildiği görülmektedir. 
    Bilindiği üzere; dava ehliyeti davada taraf olma yeteneğidir. HUMK taraf ehliyetini tanımlamamış 38. maddesiyle (6100 sayılı HMK.’nın 50, 51, 52. maddeleri ) Medeni Kanuna yollamada bulunmakla yetinmiştir. Medeni Kanunumuz ise, davada taraf olma ehliyetini, medeni haklardan yararlanma  ehliyetinin bir parçası saymış, 8, 28, 47. ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir Öte yandan gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği Medeni Kanunun 28. maddesinin buyurucu nitelikteki hükmüyle açıklanmıştır. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, gerek Medeni Kanun gerekse HUMK. dava açıldığı zaman hayatta bulunan kişiler yönünden düzenleyici hükümler koymuş; ölen veya mevhum kişiler hakkında açılacak davalar yasalarımızda yer almamıştır. Nitekim 4.5.l978 tarih l978/4-5 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitireceği, aleyhine dava açılamayacağı, dava tarihinde şahsiyeti sona ermiş olan kimsenin mirasçılarına ardıllık (halefiyet) kuralı uygulanamayacağından tebligat yapılmak veya dava ıslah edilmek suretiyle  davaya devam edilemeyeceği vurgulanmış ise de; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK"nun 124 maddesi hükmü; “
    (1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.
    (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
    (3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.
    (4)Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenlemeler getirmiştir.
    Bu durumda; davalılar B. Y., O.A., E. A. ve A.L. K.’nın dava tarihinden önce öldüğü anlaşıldığından 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK"nun 124. maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığının tartışılarak değerlendirilmesi sonucuna göre bir karar verilmesi için karar bozulmalıdır.
    Diğer taraftan, birleşen davada davalı İ. D.’in Nusaybin Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.05.2003 tarih, 1998/173 esas, 2003/119 karar sayılı ilamı ile senetsizden tescil ilamı aldığı yerin yapılan uygulama sonucunda dava konusu 133 parsel sayılı taşınmazın kapsamında yer almadığı belirlendiğine, başka bir ifade ile davalı İ.D.’in tescil ilamı ile edindiği yerin dava konusu parsel dışında kaldığı, dolayısıyla haklı ve geçerli bir nedeni olmaksızın yapılanmak suretiyle 133 parsel sayılı taşınmazı işgal ettiği tespit edildiğine göre anılan davalı hakkındaki fen bilirkişi raporunda (G) ile gösterilen yer bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğinde kuşku yoktur.
    Öte yandan, dava elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkin olup davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. O halde, haklarında dava kabul edilen her bir davalının kullandığı yerler ayrı ayrı belirlenerek müdahaleye konu yerin ve binanın değeri üzerinden davalıların harç ve vekalet ücretinden ayrı ayrı sorumlu tutulmaları gerekirken taşınmazın tamamı üzerinden belirlenen değere göre harç ve vekalet ücreti takdiri de isabetsizdir.  
    Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


     

    Hemen Ara