Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 259 parsel sayılı taşınmazda kayıt maliki olduğunu, tarlanın 267.42 m²’sinin davalı tarafından tarım yapılmak suretiyle tasarrufta bulunulduğunu, sözlü uyarılara rağmen müdahalesine devam ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacının kayden maliki olduğu çaplı taşınmaza davalının haklı ve geçerli bir neden olmaksızın tarım yapmak suretiyle müdahale ettiğinin keşfen saptandığı gerekçesiyle elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava; çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece; davalının davacının kayden malik olduğu çaplı taşınmaza fen bilirkişinin 29.04.2011 tarihli rapor ekindeki krokisinde sarı ile gösterilen yere davalının haklı ve geçerli bir neden bulunmaksızın elattığı benimsenerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysa, 259 parsel sayılı taşınmazın davacıya 258 parselin de davalıya ait olduğu, her iki parsel arasındaki kadastral sınırın (A) ile gösterilen yerin keşfen elde edilen 29.04.2011 tarihli bilirkişi raporunda kırımızı ile gösterildiği, buna göre elatıldığı kabul edilen yerin güneyinde bulunan 258 parsel kapsamında kaldığı görülmektir. Esasen teknik bilirkişi raporunda da bu husus duraksamaya yer bırakmayacak şekilde bildirilmiştir. Ne var ki; 3091 sayılı Yasa uyarınca yaptırılan tahkikat sırasında çizdirilen 24.12.2008 tarihli bilirkişi krokisinde 258 parselin kuzeyde, 259 parselin ise güneyde gösterildiği buna göre (A) ile işaretli bölümün 259 parsel içinde kaldığı görülmektedir.
Gerçekten de, bilirkişi raporları arasında taşınmazların konumu itibariyle çelişki bulunduğu gibi elatılan yerin de 29.04.2011 tarihli yargılama sırasında ede edilen rapor ekindeki krokide 258 parsel içinde kaldığı, idari men’e dair 24.10.2008 tarihli krokide de 259 parsel içinde kalır şekilde kroki düzenlendiği görülmektedir.
Öyle ise; her iki kroki ve rapor arasındaki çelişki giderilmeden ve elatılan yerin hangi taşınmaz içinde kaldığı duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanmadan neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca; mahallinde 3 kişilik bilirkişi marifetiyle keşif icra edilerek elatılan yerin belirlenmesi ve hangi parsel içinde kaldığının saptanması ondan sonra belirlenen duruma göre bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikatle yetinilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.
Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.