Esas No: 2011/10656
Karar No: 2011/11301
Karar Tarihi: 03.11.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10656 Esas 2011/11301 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : DÖRTYOL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/05/2010
NUMARASI : 2008/575-2010/385
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 1095 parsel sayılı taşınmazın 2797,38 m2"lik kısmının 3621 sayılı Kıyı Kanunu hükümlerine göre kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, anılan kısmın tapusunun iptali ile tescil dışı bırakılması isteğinde bulunmuştur.
Davalı B., davaya yanıt vermemiş; diğer davalılar, davanın reddine, tapu kaydının iptali halinde iptal edilen taşınmaz kısmının bedeli kadar tazminatın payları oranında ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın 2.797.38 m2"lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüyle anılan kısmın tapu kaydının iptali ve tescil harici bırakılmasına ve davalılar lehine tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili ile davalı B. dışındaki davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ile sicil kaydının terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1095 parsel sayılı taşınmazın davalılar M. T., E.T."in maliki evveli K. T. ve diğer davalıların miras bırakanı A. T. adlarına 20.04.1993 tarihinde hükmen tescil edildiği ve Kasım"ın 1/3 payını 11.02.2004 tarihinde davalı E."ye sattığı ve halen adı geçenler adına kayıtlı olduğu, tescil dayanağı Kadastro Mahkemesi ilamında da hazinenin taraf bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, öncelikle çözüme kavuşturulması gereken hususun, HUMK"nun 237. Maddesinde (6100 Sayılı Kanunun 303 maddesi) düzenlenen "kesin hüküm oluşup oluşmadığı" noktasında toplandığı kuşkusuzdur. Kesin hükümden söz edilebilmesi için, kesinleşen hükümdeki taraflarla, dava konusunun ve dava sebebinin aynı olması gerekeceği tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; Türk Medeni Yasasının 713 (eski Medeni Yasanın 639.maddesi) maddesine göre zilyetliğe dayanan tescil davaları Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliğine karşı açılır. Bunun nedeni ise, Hazinenin arzın tabi maliki olması ve 743 Sayılı Medeni Yasada 09.03.1954 tarihinde 6333 Sayılı Yasa ile yapılan değişikliktir. Kaldı ki, bu kural 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 713.maddesinde de aynen benimsenmiştir.
Öte yandan; kıyılar kamunun ortaklaşa yararlandığı, yerler olup, özel mülkiyete konu teşkil etmezler. (Anayasa Mad. 43, 3402 Sayılı Yasa Mad. 16/C)
Ne var ki, Hazinenin de tarafı olduğu bir ilam ile taşınmazın özel mülkiyete konu teşkil ettiği benimsenerek bir tescil hükmü kurulur ve taşınmaz hakkında bir sicil kaydı tesis edilirse, artık bu kararın Hazineyi bağlamayacağından söz edilemez. Ayrıca, kesin delilinde aynen kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı tartışmasızdır.
Somut olay bu ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın sicil kaydı tescil ilamı ile oluştuğuna, davalıların tescil ilamını alan kişi, kişinin mirasçıları ve kişinin halefi olduğuna göre, ilamın iki tarafı da bağlayacağı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
O halde, davalı Bahriye dışındaki tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair hususların incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.