Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9391 Esas 2011/11252 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/9391
Karar No: 2011/11252
Karar Tarihi: 2.11.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/9391 Esas 2011/11252 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, oğlu R.'ın planlaması sonucu 4098 ada 4 parselde bulunan evini karşılıksız olarak emanetçi olarak M.K.'ya temlik ettiğini, M.K.'nın da muvazaalı bir şekilde taşınmazı davalı Tuğba'ya devrettiğini iddia etmiştir. Davacı, satış işleminin iptali ile tapunun eski haline iadesini istemiştir. Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir. Fakat, muvazaanın varlığını doğrulayan yazılı delil olduğu için kararın bozulması gerektiğine karar verilmiştir.
Kanun maddeleri:
- Borçlar Kanunu'nun 18. maddesi
- Medeni Kanun'un 1025. maddesi
- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288, 290 ve 293. maddeleri
- 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı
- 1086 sayılı HUMK'nun 236. maddesi
1. Hukuk Dairesi         2011/9391 E.  ,  2011/11252 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KONYA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 12/10/2010
    NUMARASI : 2010/267-2010/428

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, davalının babası olan oğlu R."ın planlaması sonucu 4098 ada 4 parselde bulunan 2 katlı evini karşılığında hiçbir bedel almadan emanetçi olarak ve satış şeklinde M. K. isimli şahsa temlik ettiğini, onun da taşınmazı muvazaalı bir şekilde torunu olan davalıya devrettiğini, mal kaçırmak ve 3. kişileri aldatmak amacıyla muvazaalı işlem yapıldığını ileri sürüp satış işleminin iptali ile sicilin eski haline iadesini (tapu iptali ve tescil) istemiştir.
    Davalı, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, hiç kimsenin kendi muvazaalı işlemine dayanarak daha sonraki işlemlerin iptalini isteyemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
    Dava, taraf muvazaası iddiasına dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 4098 ada 4 parsel sayılı taşınmazın tamamının davacı adına kayıtlı iken 18.7.2005 tarihli akitle ve satış yoluyla dava dışı M. K."ya temlik ettiği ve onun da taşınmazı 4.7.2007 tarihinde davalı Tuğba"ya aynı sebeple ve satış suretiyle devrettiği görülmektedir.
    Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki birsözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
    Hernekadar muvazaayı düzenleyen B.K.nun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir. Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır.
    Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb"an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekir.Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
    Gerek dava dışı ara malik M. ve gerekse davalı T. davacı tarafından vaki şikayet üzerine Cumhuriyet Savcılığına verdikleri ifadelerinde iddiayı doğrulamış ve açıkça taşınmazın gerek M.e ve gerekse T."ya temliki sırasında para alışverişi olmadığını, taşınmazın bedelsiz olarak devredildiğini bildirmişlerdir.
    Ara malik ve davalının bu yöndeki beyanları mahkeme dışı ikrar niteliğindedir.
    Bilindiği gibi, ikrar 1086 sayılı HUMK"nun 236 ve devamı maddeleri gereğince yasal ve kesin sonuçlar doğuran kanıt mahiyetindedir. 5.2.1947 tarih .20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararının bu tür iddiaların yazılı delille kanıtlanabileceğini öngörmesi, diğer yasal ispata yarayan delillerin değerlendirilmesine engel değildir.
    Öte yandan, davalı tarafça bu duruma aykırı bir savunma veya delil de getirilmemiştir.Anılan olgular 1086 sayılı yasa zamanında gerçekleştirildiğinden 1086 sayılı Yasanın 236. Maddesi uyarınca değerlendirme yapıldığından, ara malik ve davalının ikrarı da gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara