Esas No: 2011/6353
Karar No: 2011/11169
Karar Tarihi: 01.11.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6353 Esas 2011/11169 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ŞEREFLİKOÇHİSAR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/02/2011
NUMARASI : 2009/489-2011/79
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, mahcur N. Y.ın ehliyetsiz olduğu dönemde oğlu Ş.Y.’a verdiği vekaletname ile 1203 (yenileme ile 150 ada 16) ve 1204 (yenileme ile 150 ada 17) parsel sayılı taşınmazları davalı A.’a, ondan da diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satış bedelinin ödenmediğini, davalıların mahcur ile aynı köylü olup ehliyetsizliği bilen kişiler olduklarını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile mahcur adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, dava konusu taşınmazların satışının geçerli vekalete istinaden yapıldığını, satışların gerçek olduğunu, satın aldıktan sonra taşınmazlara büyük yatırım yaptıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların temlikine konu vekaletin tanzim tarihinde ve temlik tarihlerinde davacının ehliyetsiz olduğu, davalıların iyi niyetli olmasının sonuca etkili olmayacağı, yenilemeye tabi tutulan taşınmazlarda mülkiyet değişikliğinin söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 1.11.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı A. A., davalı R. A. ve vekili Avukat .... ile temyiz edilen vekili Avukat .. ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacı N.’ın 20.09.2007 tarihinde oğlu dava dışı Ş. Y.’a dava konusu taşınmazların satış yetkisini içeren vekaletname verdiği, vekilin anılan vekaletnameye istinaden çekişme konusu 1203 (yenileme ile 150 ada 16) ve 1204 (yenileme ile 150 ada 17) parsel sayılı taşınmazları 24.09.2007 tarihli akitle davalı A.’a, onun da 06.11.2008 tarihli akitle oğlu diğer davalı R.’a satış suretiyle temlik ettiği, davacının 18.08.2009 tarihli mahkeme kararı ile “ Hafif Mental Reterdasyon” tanısı ile vesayet altına alındığı anlaşılmaktadır.
Davacı vasisi, kayıt maliki kısıtlının dava konusu taşınmazların temlikine konu vekaletnamenin tanzimi ve akit tarihlerinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, mahkemece, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan sağlık kurulu raporuna göre sonuca gidildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununu 282) maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan 2659 Sayılı Yasanın 7. ve 16. maddesi hükümleri gereğince Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca; açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davalıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine ,01.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.