Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2012/12517 Esas 2012/12158 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/12517
Karar No: 2012/12158

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2012/12517 Esas 2012/12158 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi         2012/12517 E.  ,  2012/12158 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tazminata ilişkin davadan dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 10/05/2012 gün ve 2011/10283 - 7123 sayılı ilâmıyla bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde Hazine ve Orman Yönetimi tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:

    K A R A R

    ... A.Ş ve dava arkadaşları tarafından aynı dava dilekçesiyle özet olarak; tapuya güvenerek satın aldıkları taşınmazın, bir bölümünün tapu kaydının Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescili davasının kabulüne ve parselin bir bölümünün tapu kaydının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tesciline ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesiyle bu bölümün tapu kaydını iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tescil edildiği, bu şekilde zararlarının oluştuğunu ileri sürerek bu zararlarının tazminini istemişler, Medenî Kanunun 1007. maddesine göre tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan objektif olarak sorumlu olması nedeniyle Hazineyi, tapusu iptal edilen bölüm orman niteliğinde olduğu halde, bu yeri 2924 sayılı Kanun hükümlerine göre satışına neden olmak suretiyle ... ve Orman Bakanlığını, bir bölümü kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazı kendilerine satmaları nedeniyle ..."i sorumlu tutarak fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 7.500.-TL"nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili için dava açmışlar, yargılama sırasında dava değerini 20.000.-TL olarak ıslah etmişler;
    ... ise, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarardan objektif olarak sorumlu olması nedeniyle Hazine ve orman sınırları içindeki taşınmaz bölümünü, 2924 sayılı Kanun hükümlerine göre satılmasına yol açmaları nedeniyle de Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile ... aleyhine, 7.500.-TL"nin tahsili için dava açmış, yargılama sırasında dava değerini 20.000.- lira olarak ıslah etmiş, davalar birleştirilmiştir.
    Yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne, 17.091,95.-TL"nin dava tarihi olan 09.10.2007 tarihinde itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hisseleri oranında davacılara verilmesine, ... ile ... hakkında açmış olduğu davanın idare mahkemesinde açılması gerektiğinden yargı yolu sebebi ile reddine, birleştirilen davanın kısmen kabulüne, 17.382,96.-TL"nin dava tarihi olan 14.12.2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile davalı-karşı davacıya ödenmesine karar verilmiş; ..., Hazine ile ... vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 10.05.2012 gün ve 2011/10283 E. - 2012/7123 K. sayılı kararı ile özetle: "26.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanunun 7. maddesine göre taraflara kanunda belirtilen yetkilerini kullandırılması ve sonucuna göre karar verilmesi" gerekçesiyle bozulmuş,
    Davalı Hazine, ... (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) vekili, orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen taşınmazların iade edilemeyeceği; Orman Yönetimi vekili, 6292 sayılı Kanunun 7. maddesinin 1 ve 3. bentlerinde geçen hükümlerin bu davada uygulanamayacağı, Orman Yönetimi yönünden davanın husumet yönünden reddi gerektiği gerekçesi ile karar düzeltme talebinde bulunmuşlardır.
    1) Dairece, Orman Yönetimi ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının temyiz itirazları karşılanarak, konuda karar verilmesi gerekirken, temyiz istemleri hakkında karar verilmemesi usul ve Kanuna aykırı olup, karar düzeltme istemleri bu nedenle yerindedir. Açıklanan nedenle KARAR DÜZELTME İSTEMİNİN KABULÜ ile Daire kararının Orman Yönetimi açısından kaldırılmasına ve temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi; ... ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı görevlilerinin eylem ve işlemleri nedeniyle doğan zararın tazmini için açılan davada İdare Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, ... ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının davalarının yargı yolu görevsizliği nedeniyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gibi, Orman Genel Müdürlüğünün satıcının zapta karşı tekeffülü hükümlerine ve Medenî Kanunun 1007. maddesi hükmüne göre açılan tazminat davasında davalı sıfatının bulunmadığı gözetilerek, aleyhlerine açılan davaların reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, ... ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının temyizi itirazları yerinde görülmemiştir.
    2) Maliye Bakanlığını temsilen Hazine vekilinin karar düzeltme isteminin incelenmesinde;
    Mahkemece; dava sebebi, başka deyişle maddî vakıalar, dava sebepleri ve hukukî sebeplerin ayrımına girilmeden, kimin kime karşı hangi nedenle sorumlu olduğu gerekçe gösterilip açıklanmadan, keşifte dinlenen inşaat mühendisi bilirkişinin emsal araştırmasına girmeden düzenlediği raporda soyut olarak bildirdiği değer, yine ... Genel Müdürlüğü tarafından bu yerin 2924 sayılı Kanun hükümlerine göre satışı sırasında ..."in ödemek zorunda kaldığı bedelin dava tarihine uyarlandığı malî müşavir bilirkişi raporu esas alınarak, tapu maliki ... A.Ş. ve diğer tapu maliki davacıların zararı olarak 17.091,95.-TL"nin davalılardan müteselsilen alınarak bu şirketlere verilmesine; yine, ..."in bu bölüm için ... Genel müdürlüğüne ödediği satış bedelinin dava tarihine uyarlamasıyla bulunan 17.382,96.-TL"nin ise davalı Hazineden alınarak ..."e verilmesine karar verilmiştir.
    Her şeyden önce, birden fazla kişinin davalı sıfatı taşıması veya bir borç nedeniyle birlikte sorumlu olmaları ya da hepsinin müteselsil olarak bir borç ve zarardan sorumlu olmaları ancak, sözleşmeye, Kanun hükmüne ve haksız fiile dayanabilir. Böyle bir durum yoksa, birden fazla kişinin birlikte müteselsil olarak sorumlu olduklarına hükmedilemez. Davacı şirketler tarafından davalı ..."in Borçlar Kanunun 189 ve devamı maddelerinde düzenlenen satıcının zapta karşı tekeffül hükümlerine göre sorumlu tutulduğu, Hazinenin ise Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulması nedeniyle sorumlu tutulduğu, iddiaya göre tazminat alacağı farklı nedenlerden kaynaklandığı için, Hazine ve ..."in, davacı şirketlerin zararlarından müteselsil olarak sorumlu olduğuna karar verilemeyeceği gibi, Hazine hem davacı şirketlere hem de davalı ... karşı davacı ..."e aynı anda tazminat ödemeye mahkum edilemez. Mahkemece, davalı ..."in zapta karşı tekeffül hükümlerine göre sorumlu olup olmadığı araştırılarak, sorumluluğu var ise, tapu maliki şirketlerin zararının bu kişiden alınarak davacı şirketlere verilmesine, ..."in ödemesine karar verilen zararın miktarına, alım satım işlemi nedeniyle ödedikleri ve edindiklerine göre tapu sicilinin tutulması nedeniyle oluşan zararı söz konusu ise, bu miktarın Hazineden alınarak, davalı ... karşı davacı ..."e ödemesine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde kendi içinde çelişecek ve infazı mümkün olmayacak biçimde, tapu maliki davacı şirketlerin tapu kayıtlarının iptali nedeniyle oluşan zararlarının ... ve Hazineden müteselsil olarak alınıp davacı şirketlere verilmesine, ..."in muhtemel zararının da Hazineden alınarak ..."e verilmesine hükmedilmesi doğru değildir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararında değinildiği gibi, sözleşmeden doğan bir ilişkinin bulunduğu hallerde sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanamaz. Bu halde, Borçlar Kanunun 189 ve devamı maddelerinde düzenlenen satıcının zapta karşı tekeffül hükümleri uygulanmalıdır.
    Somut olayda; kayden satılan taşınmaz, davacı alıcıya teslim edilmiş, üçüncü kişinin (Orman Yönetimi ve Hazinenin) zaptı sağlayacak bir aynî hakkının bulunduğu ve bu hakkın mahkeme kararıyla da tesbit edildiği, ayrıca bu hakkın satış sözleşmesinin kurulmasından önce ve kurulması sırasında da mevcut olduğu, bu hakkın varlığının gerek satıcı davalı, gerekse alıcı davacı tarafından bilinmediği, böylece borçlunun tekeffülünün şartlarının somut olayda gerçekleştiği kabul edilmelidir.
    Borçlar Kanununun 190/3. maddesi gereğince, satıcı, dava kendisine ihbar edilseydi ne derece elverişli bir sonuç sağlayacak olduğunu kanıtladığı oranda sorumluluktan kurtulur. İhbarın yapılmaması halinde, alıcının hakları mutlaka tamamen ortadan kalkmamakta, ancak satıcı daha elverişli sonuç alınacağını ispat ettiği takdirde ve oranda alıcı bu hakları kaybetmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K. sayılı kararında belirtildiği gibi bir sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkansız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilir.
    Gerçek zararın hesabında ilke; zarar doğurucu eylem, zarar görenin mal varlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 esas, 2003/125 karar; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 esas, 2010/427 sayılı ilâmları).
    Diğer taraftan; mülkiyet hakkı, Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan kanunlarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Kanunla değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 numaralı protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnaî şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış; KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının, 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri, kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan T.M.K. m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Borçlar Kanunun 125. maddesine göre Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
    Davanın niteliğine göre tazminat miktarının belirlenirken öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin hesaplanması olup, arazi niteliğindeki taşınmaz başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar içinde
    emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir. Oysa, mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın bulunduğu yerin arsa mı ? arazi mi ? olduğu konusunda yöntemine uygun araştırma yapılmamıştır.
    Bakanlar Kurulunun Yargıtay"ca kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
    Taşınmaz, belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır. Bu hususlar Belediye Başkanlığından ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevabî yazılara göre taşınmazın arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
    Yapılan araştırma sonunda tapusu iptal edilen taşınmazın arazi olduğu saptanacak olursa değeri, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde, ekilecek ürünlerin ve bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla değerinin bulunması, bedel tesbitinde etkisi olan diğer tüm unsurlar dikkate alınarak her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip dayanakları gösterilmek suretiyle değerlendirilerek saptanması için, şayet, tapusu iptal edilen taşınmaz arsa niteliğinde olduğu belirlendiği takdirde de değerinin, tapu iptal kararının kesinleştiği gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre, tapu iptal kararının kesinleştiği tarih itibarıyla değerinin hesaplanması zorunludur. Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tesbiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gereklidir. Bu durumda taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse resen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için;
    Yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, yerel mahkeme kararı davacılar tarafından temyiz edilmediğinden taraflar yönünden usûli kazanılmış hak konusu da dikkate alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olup, yerel mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle bozulması doğru olmayıp karar düzeltme isteminin bu nedenle kabulü gerekmiştir.
    SONUÇ: 1)Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle ... ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının karar düzeltme istemlerinin kabulü ile yine yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle adı geçen bu kurumların yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,
    2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle davalı Hazinenin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairenin 10.05.2012 gün ve 2011/10283-7123 sayılı bozma kararının kaldırılarak yerel mahkemenin 08.03.2011 günlü 2007/610-2011/177 sayılı kararının yukarıda birinci bentde açıklanan değişik gerekçelerle BOZULMASINA 06/11/2012 günü oy birliği ile karar verildi.


    Hemen Ara