Esas No: 2022/4844
Karar No: 2022/6372
Karar Tarihi: 12.09.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4844 Esas 2022/6372 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/4844 E. , 2022/6372 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın usulden reddine dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalının talebi ile Amerika'dan 4 adet kronometre getirdiğini, parasını tahsil edemediğini, davalının ...'de baş antrenör olduğunu, borcu kabul etmesine rağmen hediye diyerek parayı ödemek istemediğini, bu nedenlerle davalıdan olan 1.302,20 TL'lık alacağın tahsili için icra takibi başlattığını, davalının borca itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu beyan ederek itirazın iptali ile takibin devamını ve %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının davanın tarafı olmadığını, whatsapp yazışmalarında dava konusu kronometrelerin bedelinin eşi tarafından ödendiğini ikrar ettiğini, aynı yazışmada eşinin banka hesap bilgilerini verdiğini, paranın eşine ödenmesini istediğini, davacının eşi ile de herhangi bir alacak borç ilişkisine girilmediğini, söz konusu kronometrelerin hediye olarak getirildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının talebinin 4 kronometre bedeline ilişkin olduğu, davacının eşi tarafından alınan kronometrenin bedeline ilişkin davacının iş bu davayı açması için taraf ehliyetine sahip olmadığı, ancak davacının eşi tarafından kronometre bedeline ilişkin alacak davası açılabileceği, iş bu nedenle davacının taraf sıfatı bulunmadığı, HMK 114, 115 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddi gerektiği, yine ayrıca dava eş tarafından açılmış olsaydı bu durumda da, dava tarihinin 04.08.2020 olduğu, bilirkişi incelemesi yapılan mesaj içeriklerinde 12 Ocak 2020 tarihli yazışmada davalının davacı tarafa "Bir kere , 3 sene önce o kronetreler 50 dolardı , 3 tanesi 150 dolar " , yine 21 Ocak 2020 tarihli yazışmada davalının davacı tarafa "3 sene önce hediye olan şey şimdi paralı oldu diyorsun sonrada zormu geldi diyorsun esas sana zor geliyor sanırım " şeklinde mesaj attığı, iş bu mesajlarda davalının davacıya kronometrenin 3 yıl önce alındığını belirttiği ve davacının da mesajlarda süre/ zaman bakımından itiraz etmediği veya aksi tarih yönünde
beyanı /delili de olmadığı, ön inceleme tensip tutanağı ile taraflara 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Yasa ile değişik HMK'nın 139. Maddesi uyarınca "Belirlenen gün ve saatte yapılacak ön inceleme duruşmasında hazır bulunmanız, aksi takdirde tarafların takip etmemesi durumunda dosyanın işlemden kaldırılabileceği, yokluğunuzda yargılamaya devam olunacağı, sulh için gerekli hazırlığı yapmanız, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği, davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde başka yerden getirilecek belgelerin getirilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, tanık deliline dayanılmışsa tanıkların açık kimlik bilgileri ile adresini dosyaya bildirmeleri, bu süre içerisinde delil listesi ve belgelerin mahkemeye sunulmaması halinde ilgili delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği hususunun İHTAREN ŞERHİNE, (6100 s.HMK'nın 139-141 ve 150.maddeleri)," delil bildirimi için kesin süreli ihtar yapıldığı, davacının ürünün alımına ilişkin yazılı delil sunmadığı, bu nedenle davalının savunmasında ve taraflar arası yazışmada uyarınca (2020 den 3 yıl önce ) 2017 yılında ürünün alındığının kabulü ile davalı yanın cevap dilekçesinde "3 yıl öncesine ilişkin davacının talebinin yerinde olmadığı" beyanı defi olarak öne sürülmüş olmakla, zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi olarak 2017 yılı esas alındığında, ödemenin yapıldığı tarihten dava tarihine kadar ( 04.08.2020) 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle dava konusu bu istemin zamanaşımı nedeniyle de reddi gerektiği gerekçesiyle davanın usulden reddine, karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 08/06/2022 tarihli yazısında; mahkemece, davacının davasını ileri sürüş biçimine göre davalıya kronometre sattığını ancak bedelini tahsil edemediğini iddia ettiği, buna karşın davalının ise anılan kronometrelerin satış değil bağış suretiyle kendisine teslim edildiğini savunduğu, bu doğrultuda sözleşmenin taraflar arasında kurulduğu noktasında bir uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın sözleşmenin niteliğine ilişkin olduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde sözleşmenin davalı ile davacının eşi arasında kurulduğu gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddinin, işin esasına ilişkin bir inceleme gerektirdiği ve inceleme sonunda davanın esası hakkında bir karar verileceği, öte yandan dava veya taraf ehliyeti yokluğunun ise yukarıda açıklandığı üzere işin esasına girilmeden medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanmayla ilişkili olup bu ehliyetlere tam olarak sahip olmayan kişilerin bizzat bir davada taraf olmaları halinde davanın usulden reddinin gerekeceği düşünülmeyip her iki kurum da birbirine karıştırılarak karar verilmiş olması ve davanın konusu ve taraflarıyla alakalı olmamasına rağmen dava dışı davacı eşinin açacağı olası bir davanın da zamanaşımı nedeniyle reddine karar verileceği şeklinde bir gerekçeye yer verilmiş olması ve bu dahi yapılırken sözleşmeden doğan bir alacak isteminde iki yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğuna dayanılmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, davalıya alınan kronometre bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, davacıya husumet düşüp düşmediği ve davanın hem usulden hem de esastan incelenmesinin, ayrıca zamanaşımı süre belirlenmesinin usul ve yasaya aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1-Husumet konusu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 187. maddesinde (HMK m. 116) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden gözetilir.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Bkz. Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, Ankara 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Bkz. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288 ).
Diğer taraftan, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise, o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur.
Somut olayda; davalı süresinde verdiği cevap dilekçesiyle davacı tarafından getirilen kronometrelerin hediye olduğunu beyan ederek davacının kronometreleri borç ilişkisi ile değil bağış ilişkisi ile kendisine verildiğini savunmuş olduğundan davacı ve davalı arasında
hukuki ilişkinin kurulduğu, davacıya husumet düştüğü, ancak hukuki ilişkinin niteliğinin bağış ya da borç ilişkisi olup olmadığının belirlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, yukarıda yer alan açıklamalara göre davacıya husumet düştüğü değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın usulden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekir.
2-Kabule göre de mahkeme gerekçesi incelendiğinde; usulden ret kabul edildikten sonra, zamanaşımından redde ilişkin de irdeleme yapılmak suretiyle davanın hem usulden, hem esasına ilişkin bir irdeleme yapılarak reddi sonucuna varılacak şekilde karar verildiği anlaşılmaktadır. Oysaki davanın usulden reddi, işin esasının incelenmesine engel teşkil eder. Buna rağmen mahkemece davanın hem usulden, hem de esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekir.
Yine kabule göre, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunduğu, bu durumda taleplerin 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğu gözetilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekir.
SONUÇ: Yukarıda 1. ve 2. bentte açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 12.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.