Esas No: 2011/1715
Karar No: 2011/2040
Karar Tarihi: 10.3.2011
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2011/1715 Esas 2011/2040 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Davacı ... vek. Av. ... ile davalılar 1-... Petrol Tur. Ltd. Şti, 2-Sosyal Güvenlik Kurumu vek. Av. ... aralarındaki tespit davası hakkında İnegöl 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince verilen 16.3.2009 gün ve 125/109 sayılı kararın temyiz süresinin reddine ilişkin Dairemizin 25.10.2010 gün ve 13201/10344 sayılı ilamına karşı davalılardan Kurum vekili tarafından süresi içinde maddi hatanın düzeltilmesi yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
İş Mahkemeleri Kanununun 8/3. maddesi gereğince İş Mahkemelerinden verilen kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak; Yargıtay onama ya da bozma kararlarında açıkça maddi hatanın bulunduğu hallerde, dosyanın yeniden incelenmesi mümkündür. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.
Gerçekten; maddi yanılgı kavramından amaç; Hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki; Yargıtay; bu güne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Kaldı ki kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2002/10-895E ve 2002/838K, 2003/21-425E ve 2003/441K sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Davacı ... ile davalı S.G.K. Başkanlığı ve ... Petrol Turizm Limited Şirketi arasında görülen, davacının davalı şirkette 1.3.2006-11.11.2007 tarihleri arasında hizmet aktina dayalı olarak çalıştığının tespitine ilişkin davada İnegöl 1.İş Mahkemesince verilen 16.3.2009 gün ve 2008/125 E, 2009/109 K Sayılı hükmün davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce hükmün davalılardan SGK’na 15.6.2009 tarihinde teblig edilmesine rağmen temyizin 3.7.2009 tarihinde davalı ... Limited Şirketine
4.6.2009 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen temyizin17.6.2009 tarihinde gerçekleştiği 8 günlük temyiz süresinin geçtiğinden bahisle temyiz dilekçelerinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ve bu karar üzerine davalı Kurum vekili Dairemizin süreden red karanın maddi yanılgıya dayalı olduğu 15.6.2009 tarihinde tebliğ edilen gerekçeli kararın Bursa 2.İş Mahkemesi kanalıyla taşra temyizi olarak kaydedilmek suretiyle 18.6.2009 tarihinde yasal 8 günlük süre içersinde temyiz edildiğini belirterek temyiz talebinin süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Dairemiz kararın kaldırılmasını istemiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davanın kısmen kabulüne ilişkin 16.3.2009 tarihinde davalıların yokluğunda verilen kararın davalı Kurum ‘a 15.6.2009 tarihinde tebliğ edildiği ve bu kararın taşra temyizi olarak kaydedilmek suretiyle Bursa 2.İş Mahkemesi kanalıyla 18.6.2009 tarihinde yasal 8 günlük süre içinde temyiz edildiği Dairemizin davalı Kurum yönünden temyiz talebinin süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kararının maddi hataya dayandığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca Kurum temyizinin reddine ilişkin 25.10.2010 günlü Dairemiz kararı kaldırılmalı ve işin esası incelenmelidir.
Dava, davacının 01.03.2006-11.11.2007 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma kayıt ve tescil edilmeyen çalışmaların tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacının 1.4.2006-11.11.2007 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerinde çalıştığının tesbitine karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının davalı işyerinde market görevlisi olarak çalıştığı iddiasıyla ilgili olarak Kuruma bildirim yapılmadığı, davalıya ait akaryakıt istasyonu ve market iş yerinin 1.4.2006 tarihi itibariyle vergiye kaydedildiği görülmüş; ancak işyerinin 506 sayılı Yasa kapsamına alınıp alınmadığı işverene ait sicil dosyasının getirtilmemesi nedeniyle anlaşılamamıştır.
Bu tür hizmet tesbitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği, Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın 79/10. maddesi olan bu tür davalarda, öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren tarafından verilip verilmediği ya da çalıştıklarının Kurum tarafından tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Yasanın kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli, daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre dinlenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve postabaşı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı tesbiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesinde yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı, 506 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin B ve D bentlerinde olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı gözönünde tutulmalıdır.
Somut olayda, davacının çalıştığı iddia edilen işyerinden tesbiti istenilen 2006-2007 yılları arası dönem bordrolarının davalı Kurumdan istenmediği bu nedenle dinlenen tanıkların bordro tanığı olup olmadıklarını denetlenemediği anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş, davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu göz önünde tutularak, öncelikle davacıya ait şahsi sicil dosyası ,davalı işverene ait iş yeri dosyası ihtilaflı döneme ilişkin dönem bordroları davalı Kurumdan istenmeli bordro tanıkları dinlenerek davacının çalışma iddiası denetlenmeli dönem bordrolarının verilmemesi yada bordro tanıklarının ifadelerinin yeterli görülmemesi halinde davacının tesbitini istediği tarihlerde çalıştığını iddia ettiği işyerine komşu olan işyerlerini belediye, emniyet veya jandarma vasıtasıyla saptamak, saptanan bu işyerlerinin kayıtlarına geçmiş kişilerin, başka bir anlatımla, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda kayıtları olan komşu işyeri sahiplerinin veya çalışanlarının bilgilerine başvurulmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalı Kurum vekilinin maddi hata talebinin kabulü ile Dairemizin 25.10.2010 günlü 2009/13201E,2010/10344 K sayılı davalı Kurumun temyiz talebinin süre yönünden reddine ilişkin kararının kaldırılmasına mahkemenin 16.3.2009 tarihli kararının yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.3.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.