Esas No: 2012/2642
Karar No: 2012/4118
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2012/2642 Esas 2012/4118 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu kaydının iptali davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... 31.12.2009 tarihli dilekçesiyle, ... ilçesi ... köyü 6679 ada 9, 6695 ada 1 ve 9, 6698 ada 8 sayılı parsellerde pay sahibi olduğu, tapuya güvenerek satın aldığı ve kendi adına kayıtlı olduğu, Hazine tarafından parsellerin 6831 sayılı Yasanın 2/B madde uygulamasıyla Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olduğu, tapu kaydının iptali ve Hazine adına tescili istemiyle açılan davanın kabulüne, parsellerin tapu kaydının iptaline ve 2/B gereği Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer niteliğiyle Hazine adına tesciline ilişkin mahkeme kararlarının kesinleştiği, tapu sicilinin tutulması nedeniyle zarara uğradığı, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 40.000,00.-TL zararın kararların kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden alınarak kendisine verilmesini istemiş, 31.05.2010 tarihli dilekçeyle tazminat miktarını 57.584,67.-TL"ye yükseltmiştir. Mahkemece ıslah talepleri de dikkate alınarak KABULÜNE, çekişmeli 6695 ada 1 parseldeki 48/530 payının 7.779,88.-TL, 6679 ada 9 parseldeki 169/251 paya isabet eden 27.166,23.-TL, 6695 ada 9 parseldeki 34/495 paya isabet eden 5.692,96.-TL, 6698 ada 8 parseldeki 119/261 payına isabet eden 16.945,60.-TL olmak üzere toplam 57.584,67.-TL sinin tapu iptal kararlarının kesinleşmesi tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptali nedeniyle, Medeni Yasanın 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkindir.
Mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan Yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Yasa ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf
konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesinde (743 sayılı TKM m.917) yer alan “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak ise, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı),
Tazminat miktarının belirlenmesinde öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin belirlenmesi olup, araştırma yöntemi taşınmazın arsa yada arazi olmasına göre farklılık arz edecektir.
Somut olayda, tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olduğu yönünde taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı gibi, mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Uyuşmazlık bu taşınmazın değerinin saptanmasında kullanılan yöntem ve bu yöntem ile belirlenen değeri, dolayısıyla davacı tarafın zararının miktarı konusundadır.
Tapusu iptal edilen taşınmaz arsa niteliğinde olduğundan değerinin, tapu iptal kararının kesinleşme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Bu itibarla emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gereklidir.
Ne var ki, oluşturulan bilirkişi kurulunda emsal satışlarda uzman bilirkişi yer almadığı gibi, hükme dayanak yapılan bilirkişi raporlarında anlatılan yönteme uyulmadan ve yeterince emsal belirlenip karşılaştırma yapılmadan tapusu iptal edilen taşınmazlara değer biçilmiştir. Bu durumda taraflara, dava konusu taşınmazlara yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse resen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için yeniden oluşturulacak konunun uzmanı bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usul ve Yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 20/03/2011 günü oybirliği ile karar verildi.