Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/6566 Esas 2022/8530 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/6566
Karar No: 2022/8530
Karar Tarihi: 07.11.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/6566 Esas 2022/8530 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Dava, davacının takibe konu borçlu olmadığının tespiti ve istirdat istemine ilişkindir. Mahkeme, menfi tespit talebinin temerrütün gerçekleşmediği ve faiz oranının TBK'ya uygun olmadığı yönünde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir. Ancak Adalet Bakanlığı, davanın borcun ödenmesinden sonra açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulması talebinde bulunmuştur. Yargıtay ise, davacının hukuki yararının olduğuna ve verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğuna karar vererek, kanun yararına temyiz talebini reddetmiştir.
Kanun maddeleri: 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, İcra ve İflas Kanunu'nun 72/6. maddesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114. maddesi.
3. Hukuk Dairesi         2022/6566 E.  ,  2022/8530 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki menfi tespit, istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın kabulüne dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı, alacak iddiası ile davalının İstanbul 18. İcra Müdürlüğünün 2019/24849 Esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız takibe giriştiğini, davalı tarafça 6502 sayılı tüketicinin korunması hakkındaki kanunun 28.maddesinin 1. fıkrası çerçevesinde tebliğ edilen bir muacceliyet ihtarı bulunmadığını, muacceliyet ihtarı ile kanuni 30 günlük ödeme süresini tanımayan davalı yanın iddia ettiği alacağının tümünü isteyemeyeceğini, yalnızca takip tarihine kadar muaccel olan alacağını talep edebileceğini, davalı yanın takibe konu ticari olmayan alacağı için takip öncesine faiz işlettiğini, faiz oranının yasanın emredici hükümlerine aykırı olduğunu, davalı yanın takip öncesi için işletebileceği faiz oranının temerrüt faiz oranı değil akdi faiz oranı olduğunu, takibin 17.04.2006 tarihli sözleşmesine dayalı olarak başlattığı takip talebi ve ödeme emrinde 4.510,84 TL asıl alacağın takip tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek yıllık %70 oranında temerrüt faizi ile tahsilinin istenildiğini, takibin mevcut hali ile kesinleşmiş olduğunu, İstanbul 18.İcra Müdürlüğü 2019/24849 Esas sayılı icra takibinde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL borçlu olmadığının tespitine, davalı yan aleyhine %20 'den az olmayacak şekilde kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı, davacının zorunlu arabuluculuk yoluna başvurmadığını, davacının davayı açarken kötü niyetli olduğunu, %20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece, menfi tespit talebinin temerrütün gerçekleşmediği ve faiz oranının TBK'ya uygun olmadığı yönünde olduğu, bilirkişi marifetiyle yapılan inceleme sonucunda 4.299,00-TL bedelli faturanın bulunduğu, davacının ödeme yapıldığına dair bir belge sunmadığı, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada yasal faiz işletilerek hesaplama yapıldığı, yapılan hesaplama neticesinde icra masrafları da dikkate alınarak takip dosyasındaki maaş hacziyle yapılan tahsilatlar sonucunda 17.08.2020 tarihinde borcun tamamının ödendiği, bu tarihten sonra yapılan ödemelerin 1.078,00-TL olarak hesaplandığı, davalının icra takibinde temerrüt faizi olarak %30 talep etmesinden dolayı fazla talepte bulunduğu, davacıyı temerrüte düşürüldüğüne dair herhangi bir belge sunulmadığı gibi temerrüt faizi konusunda belli bir oran kararlaştırıldığına dair belgede sunulmadığı, davalının ancak yasal faiz talep edebileceği, 1.078,00-TL fazla tahsilat yapıldığı, davacının 1.000,00-TL yönünden talepte bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, karar verilmiştir.
    Adalet Bakanlığının 09/09/2022 tarihli yazısında; mahkemece somut olayda icra takibine konu borcun dava açılmadan önce ödendiği, eldeki dava borcun icra dosyasına ödenmesinden sonra 04.03.2021 tarihinde 'menfi tespit” istemiyle açıldığı, sonradan ıslah da edilmediği, borcun ödenmesi dava tarihinden sonra olmadığından davanın kendiliğinden istirdat davasına dönüşmesi ve davaya istirdat davası olarak devam edilmesi mümkün olmadığı göz önünde bulundurularak, borcun ödenmesinden sonra menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından ve hukuki yarar dava şartı olduğundan mahkemece davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmemiş olmamasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
    Dava, başlatılan takip nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve istirdat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davacının menfi tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarın da karar verilene kadar sürmesi gerekir.
    Davacının dava açmakta hukuk tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır. Buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
    01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
    Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
    Somut olayda; davalının davacıya karşı başlattığı İstanbul 18. İcra Müdürülüğünün 2019/24819 Esas sayılı icra dosyasının halen açık olduğu, dosyada kapak hesabının sıfır olmasına rağmen icra takibinin kapatılmadığı, davacının menfi tespit isteminde bulunmasında hukuki yararının olduğu, davacı vekilinin 10.11.2021 tarihli dilekçesiyle "...Sayın Mahkeme bilirkişi raporuna itibar edecek ise, bilirkişi raporunda; davaya konu takip dosyasından kaynaklı müvekkilimin borcunun kalmadığı, üste haksız ve hukuka aykırı şekilde 1.078,00 TL fazladan ödeme yapıldığı tespit edilmiştir. Bu halde; bilirkişi raporu doğrultusunda müvekkilimin eldeki takip dolayısıyla borçlu olmadığına, fazladan ödenen 1.078,00 TL'nin davalı yandan tahsili ile müvekkilime iadesine karar verilmesini talep ederiz." şeklinde istirdat talebinde bulunduğu, kaldı ki İİK'nun 72/6. maddesi gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında, dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edileceği ve bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek olmadığı anlaşılmaktadır.
    O halde mahkemece, verilen karar usul ve yasaya uygun olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin reddi gerekir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin reddine, dava dosyasının mahalline iade edilmek üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 07.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Hemen Ara