Esas No: 2012/2826
Karar No: 2012/3754
Karar Tarihi: 14.03.2012
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/2826 Esas 2012/3754 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.10.2009 gününde verilen dilekçe ile temliken tescil, olmaz ise tazminat tahsili, birleşen dava ile müdahalenin men"i istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tescil isteminin reddine, tazminat isteminin kabulüne, birleşen davanın kabulüne dair verilen 27.09.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı/birleşen davacılar ... ve ...vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Asıl dava, Türk Medeni Kanununun 724.maddesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek ise tazminat istemlerine ilişkindir.
Cevap veren davalılardan ... mirasçılarından ..., ... davayı kabul etmiş, diğer davalılar davanın reddini savunmuştur.
Birleşen davada, kayıt maliklerinden ... ile ..., çaplı taşınmaza haksız elatmanın giderilmesini istemiştir.
Mahkemece, Türk Medeni Kanununun 724.maddesine dayalı temliken tescil isteminin reddine, ikinci kademedeki tazminat isteminin taşınmazda pay maliki olan ... ve ... mirasçılarının payı nazara alınarak payları olan 46/160’a karşılık gelen 3.139,11 TL’nin bu davalılardan tahsiline, birleştirilen davanın malzeme sahibinin alacak hakkı saklı kalmak kaydıyla kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, kayıt maliklerinden ... ve ... temyiz etmiştir.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden; 2348 sayılı parselin tapuda 40/160 payın ..., 57/160 payın ..., 57/160 payın ..., 6/160 payın ise ... adına paylı mülkiyet şeklinde kaydedildiği görülmektedir. Temliken tescil davasının davalıları ... ve ..., taşınmazı 04.06.2008 tarihinde paydaş olan kişilerden satın almıştır. Gerçekten, malzeme sahibinin hakkı kişisel bir hak olup, kendi malzemesiyle yapıyı meydana getirdiği tarihteki arazinin maliki kimse ona karşı ileri sürülebilir. Taşınmaza sonradan malik olan kişilere şahsi nitelikteki bu hak ileri sürülemeyeceğinden, temliken tescil davasının reddedilmiş olması doğrudur.
Mahkeme kararının birleşen dava ile ilgili hüküm fıkrasındaki “asıl dosyadaki bir kısım paydaşlar açısından inşaat değeri hususundaki değeri ve hakkı gözünöne alınmak saklı olmak kaydı ile 2348 sayılı parsele vaki müdahalenin men’ine dair sözleri 2348 sayılı parseldeki yapı sahibine tanınmış hapis hakkıdır.
Burada öncelikle paylı mülkiyet rejiminin niteliği, ardında da hapis hakkının hukuki mahiyeti üzerinde durulması gerekmektedir.
Türk Medeni Kanununun 688. maddesinde paylı mülkiyet “birden çok kimsenin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları” şeklinde ifade edilmiştir. Bu tanıma göre, paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için; birden fazla kişinin bir mala paylı malik bulunması ve bu malın malikleri arasında maddi olarak paylaşılmış olunmaması gerekir. Paylı mülkiyette, mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı vardır. Eşya üzerindeki bu tek mülkiyet hakkı, malikler arasında bir paylı mülkiyet birliği meydana getirir. Her paydaş, mülkiyet hakkının belli bir payına sahip olur. Her pay diğerinden bağımsız ayrıca tasarrufi işlemlere konu olabileceği için kanun bazı istisnalar hariç payları taşınmaz hükmüne tabi tutmuştur. Paylı mülkiyette, kullanma taksimi olmadığı sürece her bir paydaşın arazinin her zerresinde mülkiyet hakkı vardır.
Türk Medeni Kanununun 950. maddesinde yapılan tanımlamaya göre ise “hapis hakkı” bazı koşulların varlığı halinde alacaklıya yedinde bulunan borçluya ait bir malı iadeden kaçınmak ve alacağını tahsil için paraya çevirme yetkisi tanıyan hukuki bir teminat (rehin) türüdür. Hapis hakkının alacaklı tarafından kullanılmasında aranan koşullar ise; alacaklının, borçluya ait eşyayı onun rızasıyla elinde bulundurması (zilyet olması), alacaklının hapis hakkına esas teşkil eden alacağının muaccel olması, borçluya ait eşya ile alacak arasında bir bağlantının bulunması ve nihayet hapis hakkı kullanılmasının taraflar arasındaki sözleşmede yasaklanmamış olmasından ibarettir. Kuşkusuz, hapis
hakkı kullanacak olan alacaklının, ilişkinin başından hapis hakkının kullanıldığı ana kadar da iyiniyetli olması gerekir. Buradaki iyiniyetten maksat, Türk Medeni Kanununun 3.maddesinde hükme bağlanan “durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni gösterme” olgusudur.
Gerek paylı mülkiyet rejiminin özelliği, gerekse hapis hakkının hukuki niteliği birlikte değerlendirildiğinde, birleşen davanın davacıları olan ... ve ...’un paylı malik oldukları 2348 sayılı parselde zilyetliklerini iradeleriyle alacaklıya devrettikleri olgusu bulunmamaktadır. Zira, yukarıda belirtildiği gibi bu kişiler taşınmaza tapuyla sonradan malik olmuştur. Esasen, asıl davanın davacısına hapis hakkı tanınması bu kişilerin mülkiyet haklarının da zedelenmesi anlamına gelir.
Bütün bu açıklamalara göre birleşen davanın alacaklıya (davalıya) hapis hakkı tanınmaksızın kabulü gerekirken, rehin hakkı tanınarak kabulü doğru olmamıştır.
Karar, açıklanan nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 14.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.